Masalcı Dede -2

O sırlarla ve gizemlerle örülü Shoreditch Park; bir mutluluk verici olaya daha sahne olmuştu böylece. O hafta sonu, o sır dolu parkta bir araya gelen bizim Veysel Baba ile daha henüz bir aylık olan o sevimli mi sevimli, o tatlı mı tatlı tilki yavruları arasında çok güzel bir sevgi bağı oluşmuştu. Ve daha sonra bizim Veysel Baba, içinde bulunduğu o muhteşem atmosferin coskusuyla olsa gerek; masalcı bir dede olarak ilk masalını da veya ilk hikayesini de böylece o gizem dolu Shoreditch Park’ın orta yerinde o sevimli mi sevimli tilki yavrularına anlatmıştı.

O masalımsı geceden sonra Veysel Baba’nın önünde artık daha farklı bir süreç durmaktaydı. Onun, o birçok sürprizlerle dolu yaşam yolculuğunda böylesine mutluluk verici sahneler, böylesine huzur verici sahneler pek de yaşanmamıştı. Doğduğu o küçük dağ köyünde geçirmiş olduğu o birkaç yılı bir yana bırakırsak eğer; diğer yılları hep çile içinde, hep azap içinde ve hep keder içinde geçmişti. Gözyaşı yüklü o yıllar onun için adeta bir karanlık dönem gibiydi. Adeta işkenceler içinde geçen o karanlık dönemde birkaç mutluluk verici olayı ancak hatırlıyordu. Sanki mutluluk ona haram edilmişti ve sanki adına mutluluk denilen o güzel duygu, o muhteşen ruh hali ona yasak edilmişti.

Oysaki bu yaşam yorgunu adam, bu siyaset yorgunu adam; siyasete bulaştığı o gençlik yıllarında ne de güzel şeyler düşlemişti. Barış, özgürlük, kardeşlik, eşitlik, sosyalizm gibi bir takım kavramlar veya değerler onun için ne de güzel hedeflerdi. Sözüm ona o değerli mücadeleden sonra bütün ezilenler için, bütün hor görülenler için ve bütün emeği sömürülenler için, bütün alınteri çalınanlar için adeta cennetten bir krallık inşaa edeceklerdi. Ve o cennetten krallığın içinde de bütün o ezilenler, horlananlar ve emeği çalınanlar sonsuza değin mutlu bir şekilde yaşayacaklardı.

Ama olmamıştı işte ve bütün o güzel duygular, istemler veya düşünceler; bir hayalden öteye gidememişti işte. Onca mücadeleden sonra, onca uğraştan sonra ve onca çabaladan sonra yine kazananlar o egemenler olmuştu, o kapitalist baronlar olmuştu ve o para babaları olmuştu. Onlar o muhteşem saraylarında, malikanelerinde veya şatolarında adeta zevk içinde, sefa içinde kıskanılacak bir yaşam sürdürürlerken; bizim o düşler kahramanımız, hayaller kahramanımız Veysel Baba ise o karanlık mahzenlerde, o işkence odalarında savaşı kaybetmiş bir yorgun savaşçı gibi o güzelim düşlerine, hayallerine elvade diyordu.

O savaş yorgunu adam birdenbire kendisini bir ihanet zincirinin içinde bulunca; işte o zaman adına siyaset denilen o kirli oyunu, o lekeli oyunu veya o hastalıklı oyunu bırakmaya karar vermişti. Ve artık bundan böyle siyaset yorgunu bir adam olarak yoluna devam edecekti. O ince uzun yolda başka başka acılar, başka başka yalnızlıklar, başka başka ihanetler veya başka başka terkedilmişlikler belki onu bekleyecekti. Bundan sonraki yaşamında hayat ona her köşe başında yeni bir süpriz yapacaktı ve belki de onu daha önce hiç tanımadığı bir takım yeni acılara boğacaktı, boğdu da. Ama olsundu, bir kere yola çıkmıştı artık ve o uzun ince yolun sonunda belki de aradığı o sonsuz mutluluğu bulabilirdi, buldu da.

Adam, çilelerle örülü o zorlu yaşam yolculuğunda aramış olduğu o mutluluğu bulabilmek için, o sonsuz huzuru bulabilmek için; öncelikle sabırlı bir insan olmayı öğrenmesi gerekiyordu ve her bakımdan da maneviyatını daha da bir güçlendirmesi gerekiyordu. Bu çile dolu ince uzun yolda sadece şanı, şöhreti hedefleyen, sadece meşhur olmayı hedefleyen, sadece zengin olmayı veya devasa bir servete konmayı hedefleyen bir düşünce anlayışı; insanı bir takım yanlış işler yapmaya yöneltebilir veya insanın kişiliğinde bir takım olumsuz hasarlara bile yol açabilirdi. Böylesi bir duruma düşmemek için, insanın öncelikli olarak var olanla yetinmesini bilmesi gerekiyordu. Çünkü şu ölümlü dünyada insan, daha fazla servet peşinde koşarak bütün bir ömrünü sırf zengin olmak için, sırf mal, mülk sahibi olmak için öylece boş yere harcaması en büyük yanılgılardan biri gibidir.

Bizlerin şu an üzerinde yaşamaya çalıştığımız bu güzelim dünyada peşinden koşulacak başka başka güzel değerler de vardır. Mesela sevgi gibi,aşk gibi, dostluk gibi, kardeşlik gibi, evrensellik gibi, paylaşım gibi, yardımlaşma gibi, duygu birlikteliği gibi, eylem birlikteliği gibi, hatadan uzak durma gibi, yanlıştan uzak durma gibi, günahtan arınma gibi, suç işlememe gibi, özeleştiri yapabilme gibi, kişilikli bir insan olma gibi, onurlu bir insan olma gibi, vicdan sahibi bir insan olma gibi, merhametli bir insan olma gibi, şefkatli bir insan olma gibi, haksızlıklara karşı çıkan bir insan olma gibi, adaletsizliklere karşı çıkan bir insan olma gibi, eşitsizliklere karşı çıkan bir insan olma gibi, inançlara değer veren bir insan olma gibi, sabırlı bir insan olma gibi,manevi değelere sahip çıkanbir insan olma gibi, güzelliklere sahip çıkanbir insan olma gibi, iyi olanı koruyan bir insan olma gibi, güzel olanı besleyen ve geliştirenbir insan olma gibi, insana değer veren bir insan olma gibi, doğaya değer verenbir insan olma gibi, doğadaki diğer bütün canlıları koruyup gözetenbir insan olma gibi, hayvan katliamlarına karşı çıkan bir insan olma gibi, doğa katliamlarına karşı çıkan bir insan olma gibi, bütün savaşlara karşı çıkan bir insan olma gibi, bütün katliamlara karşı çıkanbir insan olma gibi, bütün açlıklara ve yoksulluklara karşı çıkanbir insan olma gibi, bütün soygunlara ve bütün talanlara karşı çıkanbir insan olma gibi, bütün kirli oyunlara veya senaryolara karşı çıkanbir insan olma gibi, ırk ayrımı yapmayan bir insan gibi, inanç ayrımı yapmayanbir insan gibi, renk ayrımı yapmayanbir insan gibi, bu dünyaya daha güzel bakanbir insan gibi, bu dünyadaki bütün güzellikleri kalbinde yaşayanbir insan gibi, sevmeyi ve sevilmeyi en yüce bir değer olarak görenbir insan gibi, parkta öylece koşup oynayan o çocuklar gibi, gökyüzünde öylece uçuşup duran o kuşlar gibi, o rengarenk gökkuşağı gibi, yere öylece düşen o yağmur gibi, bembeyaz bir kar tanesi gibi, uçurtma uçuran bir çocuk gibi, açan bir çiçek gibi, uçan bir kelebek gibi, düşen bir sarı yaprak gibi, yolda yürüyen yaşlı bir adam gibi, kuşları beslemeye çalışan yaşlı bir kadın gibi, çocuğunu emziren bir anne gibi, eve ekmek getirmek için uğraşıp duran bir baba gibi, torunlarına masal anlatmaya çalışan bir büyükbaba gibi, ölüm döşeğinde bile hala bir şeyler yapmaya, bir şeyler üretmeye çalışan o güzel insan Michelangelo gibi ve bizim o yaşam yorgunu Veysel Baba gibi bir yılgınlık anında ölümün kıyısındayken bir konuşan tilki sayesinde yaşama geri dönen ve onunla sevgiye dayalı bir dostluk inşaa eden o Masalcı Dede gibi.

Ve o iyi kalpli Veysel Baba, artık bundan böyle gerek o sevimli tilki yavrularına, gerekse de bütün dünya çocuklarına çeşitli masallar anlatan Masalcı Dede olarak yoluna devam etmeye karar vermişti. Ve o heyecanla bir sonraki hafta sonu gerek o sevgili tilki dostlarına ve gerekse de onların o sevimli yavrularına en güzel masallardan birini daha anlatmak için o masal kitaplarını bir güzel karıştırıp yeniden okumaya başladı. Adam artık Masalcı dede olarak o sevimli mi sevimli tilki yavrularıyla, kendi arasında sevgiye dayalı, şefkate dayalı çok iyi bir iletişim kurmak istiyordu. Çünkü ancak bu sayede o büyük kral Parapanu’nun kendisinden istemiş olduğu o eğitim programının başarısı sağlanabilirdi.

Adam bu noktada masalcı bir dede olarak daha işin en başındayken ve böylesine ağır bir sorumluluk kendisine verilmişken daha işin en başında çuvallamak istemiyordu. Gelinen aşama itibariyle her türlü imkana sahipti ve içinde bulunduğu o yaşam tecrübesi de onu daha bir tecrübeli ve daha bir deneyimli kılmaktaydı. Gerek o internet ortamından, gerek elinin altındaki o masal kitaplarından binlerce masalı veya hikayeyi bir güzel okuyabilir ve içlerinden en güzel onları da bir güzel ezberleyebilirdi. Ve daha ileriki o zaman diliminde de çok iyi bir masal anlatıcısı durumuna bile gelebilirdi, gelmeliydi de. Çünkü onun artık bundan böyle masalcı bir dede olarak o güzelim Shoreditch Park’taki, o sevimli mi sevimli tilki yavrularına anlatacağı o masallar veya o hikayeler; artık orada bulunan o Rüzgar Taşı sayesinde dünyanın diğer bölgelerinde yaşayan bütün tilki kardeşlere kadar uzanacaktı. Yani aynı anda milyonlarca tilki kardeş hep birlikte bizim o Masalcı Dede’nin o sır dolu Shoreditch Park’ta bir güzel anlattığı o güzelim masalları duyacaklardı. Ve belki de böylesine anlamlı bir görev bizim o yaşam yorgunu Veysel Baba’ya verilmiş en değerli hediyelerden biri olacaktı, oldu da.

Veysel Baba o ilk günlerde bir yandan o masal kitaplarına yoğunlaşırken, bir diğer yandan ise o yeni doğan tilki yavrularını en iyi bir şekilde beslemek için her gün Londra dışındaki o Veysel Baba Çiftliği’nden en taze sütleri, en organik yiyecekleri getirip, o sır dolu parkın bir yerlerine bırakıyordu. O ilk günler bizim o iyi kalpli Veysel Baba açısından hem zordu, hem de yoğun bir uğraş gerektiriyordu. Fakat bir diğer yandan ise onca tilki yavrusunu beslemek, onlarla çeşitli oyunlar oynamak, onların o yaramazlıklarına katlanmak, onların o isimlerini ezberlemek, onlara eğitici bir şeyler anlatmak, yaşam hakkında onları bir güzel bilgilendirmek ve artık her gece onlarla buluşarak onlara çeşit çeşit masallar anlatmak ise insana ayrı bir mutluluk veriyordu.

Bizim o yardımsever Veysel Baba açısından bundan daha güzel, bundan daha anlamlı ve bundan daha mutluluk verici başka ne olabilirdi ki? Onun hayat boyu aramış olduğu bütün o güzellikler, sevgiler, dostluklar, arkadaşlıklar, gönüldaşlıklar ve bütün sırdaşlıkların hepsi de; en doğal haliyle, en sade şekliyle o sırlarla ve gizemlerle örtülü Shoreditch Park’ın tam da kalbinde yaşanmaktaydı. Sanki bir takım gizemli güçler devreye girerek bizim o yaşam yorgunu Veysel Baba’ya böylesine anlamlı ve böylesine doğal bir görev vererek adeta onu mutlu kılmışlardı, adeta ona yepyeni bir yaşam bağışlamışlardı.

O güzelim Shoreditch Park’ta artık o soğuk günler yavaş yavaş geride kalmak üzereydi. Ve artık o güzelim ilkbaharın gelişi ile birlikte o sır ve gizem dolu Shoreditch Park daha da bir canlanmış ve daha da bir renklenmişti. Güneşin biraz olsun yüzünü göstermesi ile birlikte herkesi ve bizim o yaramaz tilki dostlarımızı tatlı bir huzur sarmıştı. Böylesine güzel ve böylesine davetkar bir atmosferin yeniden oluşması ile birlikte; çocuklar aileleriyle birlikte o sır dolu parka doluşmuşlar ve en güzel oyunlarını oynamaya başlamışlardı. Ve artık o yaşam dolu Shoreditch Park’ta birbirinden farklı, birbirinden değişik iki ayrı yaşam şekli oluşmuştu. Gündüzlerini kapılarını ardına kadar insanlara açan o güzelim Shoreditch Park hava biraz karardıktan sonra ve o karanlık biraz çöktükten sonra bu sefer de o kapılarını bizim o iyi kalpli Veyse Baba ile onun o çok sevgili tilki dostlarına açıyordu.

Her şey daha da bir güzelleşmiş gibiydi ve her iki taraf açısından belirlenmiş olano eğitim programı da artık hiç aksamadan devam etmekteydi. Her gece o sır dolu parkta verilen o sıkı eğitim programının daha da bir başarılı geçebilmesi için; bizim Veysel Baba elinden geleni yapmaya çalışıyordu. Adam o yorgun haliyle, o uykusuz haliyle bile bir yandan o sevgili tilki dostlarına ders vermeye çalışırken, bir yandan da onların o sevimli yavrularına en güzel masalları, hikayeleri anlatmaya çalışıyordu. Çünkü o hem bir öğretmendi ve hem de Masalcı Dede’ydi. Ve bizim Veysel Baba da artık bu durumu çok iyi bildiği için de, her gece verilen o derslerden sonra adeta bir ödül gibi o çok sevimli tilki yavrularına birkaç masalı veya hikayeyi hep birden anlatıyordu.

O güzelim Shoreditch Park’ta her şey bu haliyle devam ederken; Londra dışındaki o Veysel Baba Çiftliği’nde de o çalışmalar son sürat devam etmekteydi. O çiftlik evinde tamamen organik bir ortamda yetiştirilip, beslenen o tavuklar, hindiler, ördekler, kazlar ve hatta tavşanlar artık büyümüşlerde ve artık neredeyse kesim aşamasına gelmişlerdi. Bununla yetinmeyen bizim Veysel Baba, kendi düşüncesi olan o çiftlik evine birkaç adet de inek almıştı. Ve o güzelim ineklerden sağılan o süt sayesinde de bizim o sevgili tilki yavruları en iyi bir şekilde beslenerek güç kazanmışlardı. Gerçek sevgi buydu işte, gerçek dostluk buydu işte. Bizim o iyi kalpli Veysel Baba aracılığıyla bir yandan o tilki kardeşlere çeşitli dersler anlatılırken, bir yandan o sevimli tilki yavrularına çeşitli masallar anlatılıyordu ve bir diğer yandan da onların en iyi bir şekilde beslenmeleri sağlanıyordu.

O güzelim Shoreditch Park’ta günler bu şekilde devam ederken; artık yavaş yavaş o ayrılık vakti de yaklaşmaktaydı. Çünkü Londra dışındaki o çiftlik evinde çalışan görevliler, çiftlik evindeki çalışmaların ve hazırlıkların üç ay gibi kısa bir zaman dilimi içerisinde sonlanabileceğini bizim o Veysel Baba’ya bildirmişlerdi. Artık o ayrılık vaktinin daha da bir yaklaştığını öğrenen Veysel Baba hemen yüz bir gün sürecek bir eğitim programını devreye soktu. Ve bu düşüncesini de o sevgili tilki dostlarına söyleyerek onlardan kendisine yardımcı olmalarını istedi.

Veysel Baba, yüzbir gün sürecek olan o yoğunlaştırılmış eğitim programının daha başarılı olabilmesi için; o programın ismini The Hundred One Night Stories adını verd. Her gece birkaç masalın anlatılacağı o eğitim programı o ilk günden sonra artık daha da bir anlaşılır hale gelmiş ve artık daha da bir dinlenilir olmuştu. Ve içinde en güzel masalların olduğu o yüz bir günlük eğitim programı bittiğinde de; bütün tilki dostlar Londra dışındaki o çiftlik evine taşınacaklardı. Ve o taşınma işinden sonra ise geride sadece bizim o Veysel Baba ile o çok sevgili dostu Sessiz Ayak kalacaklardı. Tabi o zamana kadar bir aksilik olmazsa ve bizim o konuşan tilkimiz Sessiz Ayağa verilmiş olan o Kutsal Sandığı koruma görevi kendisinden alınmazsa ve diğer tilkiler gibi o da ölümlü kılınmazsa.

Veysel Baba bütün bu olasılıkları düşünerek o sır dolu Shoreditch Park’ta görüp de yaşamış olduğu her şeyi bir bir yazmaya karar verdi. Ve Shoreditch Park Stories adını vermiş olduğu bütün o hikayeleri de bütün dünya çocuklarıyla bir güzel paylaşmak için kendi adına bir web sitesi kurdu. Ve bu sayede de bütün dünya çocukları hem bizim o Veysel Baba’dan, hem o konuşan tilki Sessiz Ayak’tan, hem o iyi kalpli Lord Parapanu’dan, hem o sevgi dolu Prenses Batavine’den, hem o sır dolu Shoreditch Park’tan, hem o parkı mesken edinen o tilki dostlardan, hem onların o sevimli mi sevimli yavrularından, hem onlara her gece masal anlatan o Masalcı Dede’den, hem o Veysel Baba Çiftliği’nden, hem o kutsal mekan St.John’s Hoxton Kilisesi’nden, hem o Kutsal Sandık’tan, hem o Emanet Para’dan, hem o kargaya dönüşen mafya bozuntularından, hem devamlı bir şekilde: Para nerede? diye bağırıp duran o kargalardan, hem o sır ve gizem dolu Shoreditch Park’ta yaşananlardan, hem o Kinder House’den, hem orada yaşayan o yalnız adamdan, hem onun adeta bir müzeye, bir sanat evine dönüştürdüğü o evinden, hem o Rüzgar Saçlı Kız’dan, hem o 7 July saldırılarından, hem o Rüzgarlı Vadi’den, hem o Eş Değişim Programı’ndan, hem o 62. Bölge’den, hem orada yerin yüzlerce metre altında inşaa edilen o Yeraltı Krallığı’ndan, hem o yaşam yorgunu Veysel Baba’nın o acılarla dolu yaşamından, hem onun o sevgi dolu küçük dünyasından ve hem de onun o sonsuz hayallerinden bir güzel haberdar olacaklar. Ve yine bu sayede bizim Veysel Baba’nın evine son zamanlarda dadanan ve masanın üzerinde öylece duran o cevizleri, fındıkları, fıstıkları ve hatta o çikolataları, o şekeleri bir bir aşıran o tatlı baş belası sincabı da bir güzel öğrenecekler. Veysel Baba’nın bazen adına Amigo, bazen Pancho ve bazen de Baş Belası adını vermiş olduğu o davetsiz misafirin; daha sonradan o Masalcı Dede’nin hayatına nasıl renk kattığını, nasıl bir heyecan getirdiğini de yine bu Shoreditch Park Stories sayesinde öğrenecekler.

Ve en son olarak da bizim Veysel Baba’nın artık Masalcı Dede olarak; o sır dolu Shoreditch Park’ın orta yerinde o sevimli mi sevimli tilki yavrularına her gece anlatmış olduğu o masalları, o hikayeler,; dünyanın diğer bütün çocuklarının da okuyabilmesi için buraya alıyorum. Ve bu sayede de benim Masalcı Dede olarak kaleme almış olduğum o hikayeleri; bütün dünya çocukları olarak bir güzel okumanızı, içselleştirmenizi ve o hikayelerden bir takım dersler çıkarmanızı ümit ederek şimdilik aradan çekiliyorum. Ve siz bütün dünya çocuklarını; o iyi kalpli Masalcı Dede’yle ve onun o Shoreditch Park’ta yaşayan o sevimli tilki yavrularına anlatmış olduğu o güzelim Hundred and One Night Stories isimli o güzelim masallarla başbaşa bırakıyorum. Haftaya buluşmak dileğiyle şimdilik hoşçakalın. Tüm sevgiler sizin olsun, tüm güzellikler sizin olsun. Londra’dan binlerce selam ve sevgi. Masalcı Dede’niz Veysel Baba.