Masalcı Dede -1

O son görüşmeden sonra çok mutlu bir şekilde eve dönen Veysel Baba; bir yandan yeni bir takım şeyler yazıp çizmeye çalışırken, bir yandan da hiç aşina olmadığı o masallara dair yeni bir takım kitaplar satın alıp okumaya çalışıyordu. Çünkü o yeni doğacak olan o sevimli tilki yavrularına en güzel masalları, hikayeleri veya öyküleri anlatması gerekebilirdi. Ve o sevimli mi sevimli yavruların kendisinden masal anlatmasını istediklerinde de mutlaka hazırlıklı olması gerekiyordu.

Veysel Baba bir yandan bu tip çalışmalara yoğunlaşırken, bir yandan da her gece yarısı o tekerlekli el arabasıyla yiyecek bir şeyler götürüp o güzelim Shoreditch Park’ın bazı yerlerine bırakıyordu. Çünkü ortada hamile tilkiler vardı ve o anne adayı tilkilerin de böylesi dönemlerde çok iyi beslenmeleri gerekiyordu. Gerçek dostluğun, gerçek arkadaşlığın ve gerçek yardımlaşmanın aslında böylesi dönemlerde gösterilmesi gerekiyordu. Gerçek sevgi buydu işte, gerçek dayanışma buydu işte. Sevgi, sanıldığı gibi öyle kolay elde edilmiyordu işte. Ve gerçek bir dostluğa giden o yolda çok çaba göstermek gerekiyordu, bir çok çileye katlanmak gerekiyordu. Bu çile dolu yolda, bu gözyaşı yüklü yolda yapılan her iyilik, her güzellik mutlaka bir gün karşılığını bulur. Çünkü sevgiye ve dostluğa açılan her gönül kapısının ardında bir güzellik saklıdır, bir mutluluk saklıdır.

Veysel Baba daha şimdiden o yeni doğacak olan, o sevimli mi sevimli tilki yavrularını düşünmeye başladı. Ve o yeni doğacak olan o tilki yavruları ile birlikte de, o da artık bundan böyle dedelik rütbesine terfi edecekti. Ve onlara anlatacağı o güzelim masallar sayesinde de, onların bir anlamda Masalcı Dede’si olacaktı. Bu güzel düşünce onu o çocukluk yıllarına geri götürdü ve o küçük dağ köyünde geçen o güzel günlerini yeniden hatırladı. O sıcak yaz günlerinde evlerinin o topraktan yapılmış damında bazı geceler babasının kendisine anlattığı o güzel hikayeleri hatırladı, o Binbir Gece Masalları’nı hatırladı, o Şah Maran’ın hikayesini hatırladı, o Yedi Uyurlar’ı hatırladı ve o Hz.Ali’nin Savaş Destanları’nı hatırladı. O güzelim yıldızların altında gökyüzüne bakarak o hikayeleri, o masalları dinlemek ne kadar da güzelmiş ve ne kadar da heyecan vericiymiş.

Bütün bunları düşünen Veysel Baba, artık Masalcı Dede olarak çocukluğunda yaşamış olduğu bütün o güzellikleri, o masalımsı günleri; o yeni doğacak olan o sevimli mi sevimli tilki yavrularına da yaşatmaya karar verdi. Çünkü o yapayalnız bir adamdı ve birtakım kişisel sebeplerden dolayı da evliliğe tövbe etmiş olan o yaşam yorgunu adamın hiç çocuğu da olmamıştı. Ve bütün bu sebeplerden dolayı da çocukluğunda hafızasında yer etmiş olan bütün o hikayeler, o masallar ve o destanlar da öylece öksüz kalmışlardı ve öylece anlatılacak bir yer arayıp durmaktaydılar. Ve belki de o yeni doğacak tilki yavruları sayesinde de, sözkonusu o hikayeler, o masallar veya destanlar en güzel haliyle onlara anlatılarak daha da bir anlam kazanacaklardı.

Artık masalcı bir dede rütbesine yükselen o iyi kalpli Veysel Baba; böylesine güzel düşünceler içerisinde tilki kardeşlerinden gelecek olan o müjdeli haberleri beklemeye koyuldu. Günler günleri, haftalar haftaları devirdi ve büyük bir sabırsızlıkla beklenen o müjdeli haberler, o mutluluk verici haberler ardı ardına gelmeye başladı. Ve bizim o doğurganlık kraliçesi Sessiz Ayağın üçü dişi olmak üzere toplamda beş yavru dünyaya getirdiğini öğrenen Veysel Baba daha da bir mutlu oldu. Neden olmasındı ki o çok sevgili dostu Sessiz Ayak toplamda beş adet yeni yavru dünyaya getirerek, kendisine en güzel haberi, en güzel hediyeyi sunmuştu. Shoreditch Park’ta yapılan o toplantılara, o sohbetlere ve o ders programlarına toplamda elli üç tilki dostumuz gelmekteydi. Ve o tilki kardeşlerin içinde de yirmi dört tanesi dişiydi. Hepsi de hamile olan dişi tilkilerin ortalama üç ile beş adet arası yavru getirmiş olmaları halinde neredeyse yüze yakın yeni tilki yavrusu ediyordu. Yani sözün kısası; o meşhur Shoreditch Park Toplantıları’na katılacak olan o tilki dostlarımızın sayısı artık bundan böyle üçe katlanmış oluyordu.

Bir yanda o yeni doğan yavrularla birlikte o güzelim Shoreditch Park daha da bir güzelleşecekti ve daha da bir renklenip cıvıl cıvıl olacaktı, bir diğer yandan ise o meşhur Shoreditch Park Toplantıları artık daha da bir dolu dolu geçecek ve artık daha da bir anlam kazanacaktı. Oysa ki o yalnızlıklarla dolu yaşam yorgunu adam, ne kadar da çok istemişti kendi çocuklarının olmasını ve onlardan doğacak olan o torunlarının, o evin içinde öylece koşup oynamalarını. Ve hatta bazen o çok değer verdiği antikalarını bile kırıp dökmelerini bile tebessümle karşılayacağına dair kendi kendisine söz vermişti. Şöyle sarı sarı saçları olan ve mavi mavi gözleri olan bir kız çocuğunun sürekli bir şekilde kendisine soru sormasını ne kadar da çok arzulamıştı. Ve o kız çocuğuna bazen masal anlatmayı ve bazen de ona şuan üzerinde yaşadığımız bu dünya, bu evren hakkında çeşitli bilgiler vermeyi ne güzel de arzu etmişti. Ve bu durum zamanla öylesine dayanılmaz bir hal halmıştı ki o yalnızlıklarla dolu adam sokakta gördüğü her kız çocuğu sevip okşamak ve onlara en güzel hediyeleri almayı adeta bir istem haline getirmişti. Ama olmuyordu işte; kimi zaman o toplumsal kurallar, kimi zaman da o kız çocuklarının annelerinin vereceği o tepki bütün bunları yapmasına engel oluyordu. Ve bütün bunlardan dolayı da daha doğru dürüst bir kız çocuğu sevip, okşayamamıştı. Belki o yalnızlık dolu adamın, o ruh halini gören o gizemli güçler de; onun o dayanılmaz yalnızlıklarına bir son vermek için onun karşısına o konuşan tilkiyi çıkarmışlardı ve ona o sonsuz mutluluğu hediye etmişlerdi.

Daha düne kadar bir torununun olmasını öylesine arzu eden o yaşam yorgunu adamın, artık birçok torunu olmuştu. Çünkü o, o Shoreditch Parkı adeta mesken edinmiş olan bütün o tilkilerin babası gibi olduğuna göre onlardan doğan o yavruların da bir anlamda dedesi sayılırdı. Ve her zaman kırgın olduğu o yaşam, ona hem de ellinci yaşına bastığı o günlerde en güzel hediyesini vermişti ve onu dedelik makamına yükseltmişti. Artık bütün bildiklerini o güzelim tilki yavrularına anlatacak ve onlardan gelen o sorulara elinden geldiğince cevap vermeye çalışacaktı. Ve artık onlara tüm sevgilerini verecek ve en güzel masallarını, hikayelerini veya öykülerini en tatlı bir şekilde onlara anlatmaya çalışacaktı.

Böylesine güzel ve böylesine anlamlı düşünceler içerisinde Shoreditch Park’a giden bizim Veysel Baba ile o sevgili dostu Sessiz Ayağın; doğumdan sonraki o ilk karşılaşmaları gerçekten de çok duyguluydu ve çok heyecan vericiydi. İki sevgili dost uzunca bir süredir bir araya hiç gelmemişlerdi. Toplam beş adet yeni yavru dünyaya getiren Sessiz Ayak çok mutluydu ve bir o kadar da gurur doluydu. Neden olmasındı ki; o adeta bir doğurganlık kraliçesiydi ve neredeyse iki yüzyıla varan o uzun yaşamı boyunca da yüzlerce tilki yavrusu dünyaya getirmişti. Sessiz Ayağın o mutlu halini gören Veysel Baba önce o sevgili dostunu kutladı ve yeni doğan o güzelim yavruların isim babası olmak istediğini ona söyledi. Veysel Baba’nın kendisini kutlamasına çok sevinen Sessiz Ayak ise; şimdilik her şeyin yolunda olduğunu ve isim konusunda da fazla aceleci olunmaması gerektiğini o sevgili dostu Veysel Baba’ya söyledi. Çünkü o yeni doğan yavrular daha henüz birkaç günlüktüler ve daha henüz gözleri açılmamıştı. Ve ayrıca onlara verilecek olan o isimler konusunda da; o büyük kral Parapanu’ya hem danışması gerekiyordu, ve hem de ondan izin alması gerekiyordu. Çünkü o Kutsal Sandığa dair bir takım sırları açıkladığı için her an o Büyük Tilki Konseyi karşısına çıkabilirdi ve oradaki o yargılama neticesinde de kendisine verilmiş olan o ölümsüzlük nişanı kendisinden alınarak, o yeni doğmuş olan yavrularından birine verilebilirdi. Böylesi bir olasılığı düşünerek çok dikkatli hareket edilmesi gerekiyordu.

Veysel Baba ile o çok sevgili dostu Sessiz Ayak; daha şimdiden o yeni doğmuş olan tilki yavrularına verilecek olan o isimler üzerinde fikir alışverişinde bulunurlarken diğer tilki dostlar da yavaş yavaş o alana gelmeye başladılar. Onların geldiğini gören Veysel Baba da, o tilki dostlarıyla bir güzel anlaşabilmek için ve onlarla konuşabilmek için; hemen sırt çantasındaki o tilki başına benzeyen o sihirli maskeyi çıkarıp yüzüne geçirdi. Ve daha sonra da doğum yapan diğer bütün tilki anneleri bir bir kutladı. Baba olan tilkilerin hepsi de o sırada yuvalarında kalıp, yeni doğan o yavrularına yardım ettikleri için; o gece, oraya gelememişlerdi. Çünkü erkek tilkiler kural gereği o yeni doğan yavrularının bakımında anneye yardım etmek zorundaydılar. Hala gözleri kapalı olan o yavruların bakımı gerçekten de çok zordu ve o zor görev de sadece anneye verilemezdi. Anne tilkinin o yeni doğan yavrularını çok iyi bir şekilde emzirebilmesi için de çok iyi beslenmeye ihtiyacı vardı. Ve geceleri dışarıya avlanmaya çıktığında da yuvada kalan o yavruları kontrol edecek bir başka tilkiye ihtiyaç vardı. Ve işte doğumdan sonraki o günlerde de, o görevi baba olan o tilkiler yerine getirmeye çalışıyordu.

O gece, o sevgili tilki dostlarının anlatımına göre; aileye seksen altı yeni üye daha katılmıştı. Veysel Baba, kendisini de o tilki ailesinin içine katarak hemen bir hesap yaptı ve yüz kırk kişiden oluşan çok büyük bir aile haline geldiklerini görünce de çok sevindi. Çünkü onca tilkiye hem ders vermek, hem onlarla vakit geçirmek ve hem de onlarla en güzel anları yaşamak tek kelimeyle harika bir şey olması gerekti. Ve hele o yeni doğan tilki yavrularının o ilginç olabilecek sorularına bir bir cevap vermek ve onlara bir Masalcı Dede olarak yeni yeni masallar anlatmak daha da muhteşem bir şey olsa gerekti. İşte gerçek sevgi bu olsa gerekti, gerçek mutluluk bu osla gerekti.

Veysel Baba, o yeni doğan tilki yavrularının kendisine Masalcı Dede diye seslenecekleri o günlerin hayaliyle o gece, oradan ayrıldı. Ve ertesi gün hemen Londra dışındaki o yeni kurdukları çiftlik eviyle temasa geçerek; hergün o çiftlik evinden en taze sütü, en organik sürü ve organik tavuk etini, hindi etini Londra’ya getirerek her gece o Shoreditch Park’ın çeşitli yerlerine koymuş olduğu o toprak kaplara bir güzel koymaya başladı. Ve bu sayede de gerek o anne tilkiler, gerekse de zamanının nbüyükçe bir bölümünü anneyle birlikte yuvada geçirmek zorunda kalan baba tilkiler bir güzel beslenmeye başladılar. Çok zorlu bir sürecin içinde olduğunu düşünen Veysel Baba için, bütün bunlar bir başka anlam ifade etmekteydi. Çünkü gerçek dostluk, gerçek arkadaşlık ve gerçek yardımlaşma ancak böylesi zor zamanlarda gösterilmeliydi. Eskilerin dediği gibi: Sabır arıdır, ama tatlı bir meyvesi vardır. Tanrı, insanı sabırla sınar ve sabrı olmayan bir insan için de bu dünya bir zindandır, bir cehennem yeri gibidir.

Kendisi açısından gerekli olan o sabrı, o metaneti ve o dayanışma ruhunu en iyi bir şekilde yerine getirmeye çalışan o iyi kalpli Veysel Baba için; artık o yorucu günler biraz olsun geride kalmış gibiydi. Yeni doğmuş olan bütün o tilki yavrularının artık gözleri açılmıştı ve artık kendi yuvalarından dışarı çıkıp oyun bile oynamaktaydılar. Nisan ayının ortaları gibiydi ve bizim o doğurganlık kraliçesi Sessiz Ayak büyük bir gururla daha henüz dört haftalık olan o sevimli yavrularını, o çok sevgili dostu Veysel Baba’yla tanıştırmak için o Shoreditch park’a getirdi. O andaki manzara gerçektende çok güzeldi ve görülmeye değerdi. Gecenin bir yrısında bütün bir şehir en derin uykusuna daha yeni dalmışken; orada, o sır dolu Shoreditch Park’ın bir yerinde en önde bizim o doğurganlık kraliçesi Sessiz Ayak ve hemen arkasında da henüz bir aylık olan o güzelim yavrularının o muhteşem yürüyüşü adeta bir masalı andırır gibiydi.böylesine güzel ve böylesine muhteşem bir manzarayı oradaki diğer bütün tilki dostlarıyla izlemekte olan Veysel Baba’nın mutluluktan olsa gerek o anda gözleri dolu dolu oldu.

O doğurganlık kraliçesi Sessiz Ayak, toplantı alanına gelir gelmez hemen yeni doğmuş olan o güzelim yavrularını oradaki herkese tanıttıç Sessiz Ayağın yeni doğmuş olan o sevimli yavruları hemen ısınıverdiler o Masalcı Dede’lerine. Sessiz Ayak, o yaşlı haliyle bile o büyük tilki ailesine iki prens ile üç adet te prenses kazandırarak; kutsal sayılabilecek bir görevi daha en iyi bir şekilde yerine getirmişti. Diğer bütün tilki anneleri adına, onun bu özverisi ve bu fedakarlığı her şeyin üzerindeydi ve her türlü övgüyü hak ediyordu. O gece Shoreditch Park’a gelenler, o doğurganlık kraliçesi Sessiz Ayağın o güzel yavrularını adeta bağırlarına bastılar.

Çok güzel bir tablonun yaşandığı o gecenin, bizim yalnızlıklar prensi Veysel Baba açısından ayrı bir önemi ve ayrı bir değeri vardı. Çünkü Sessiz Ayağın o yeni doğmuş olan o sevimlimi sevimli yavrularının isim babası olmak istiyordu. Ve o büyük kral Parapanu’dan bu izni alan Sessiz Ayak’ta, o sevgili dostu Veysel Baba’ya böylesine anlamlı bir görevi vermişti. Veysel Baba daha önceden belirlemiş olduğu o isimleri birer birer o yeni doğan tilki yavrularına verdi. Prenslere sırasıyla Lolan ve Nernak isimlerini verdikten sonra, güzelim prenseslere de Goze, Hengure, Savile isimlerini verdi. Ve bu isimleri verirken de doğmuş olduğu o küçük dağ köyünden etkilendiğini nde oradakilere söylemeyi unutmadı. Kendisi çocukları olmadığı için hiçbir zaman isim babası olamayan bizim Veysel Baba’nın, artık isim vermiş olduğu beş adet tilki yavrusu olmuştu. Ve artık bir anlamda onların dedesi sayılırdı.  Veysel Baba böylesine anlamlı bir onuru kendisine tattırdığı için, o sevgili dostu Sessiz Ayağa teşekkür etti.

O sırlarla ve gizemlerle örülü Shoreditch Park; o geceki, o muhteşem atmosferle birlikte yeniden canlanmış ve yeniden hayat bulmuştu. Veysel Babanın isteği üzerine diğer tilki yavrularıda oraya, o sır dolu parka getirildi. Onlarca sevimli tilki yavrusunun, kendi etrafını sardığını gören ve kendisinden birşeyler anlatmasını istediklerini farkeden bizim Veysel Baba; Lord Parapanu tarafından kendisine verilmiş olan o tilki benzeri sihirli maskeyi yeniden başına geçirdi ve artık Masalcı Dede olarak o sevimlimi sevimli tilki yavrularına ilk masalını anlatmaya başladı.

Yağmura Aşık Şehir:

“Bir varmış, bir yokmuş. Çok eski zamanların birinde yağmura aşık, yağmura sevdalı biryer varmış. O zamanlarda bu yağmura aşık yerde hiçbir insan yaşamıyormuş. Heryeri yemyeşil olan o yerde geyikler, tilkiler, sincasplar, kirpiler, tarla fareleri,ördekler, kazlar ve diğer bütün kuşlar çoık mutlu bir şekilde hep bir arada yaşayıp duruyorlarmış. Ve bu yağmuru bol olan yer öylesine güzel ve öylesine masalımsıymış ki; o yağmur yüklü bulutlar bu yerin üzerine geldiklerinde mutluluktan olsa gerek içinde biriktirdikleri bütün o yağmurları bir güzel o yerin üstüne boşaltıyorlarmış.

Böylesine güzel ve böylesine anlamlı bir alış-veriş; çok daha sonraları o masalımsı topraklarla, o yağmur yüklü bulutlar arasında ölümsüz bir aşkın doğmasına yol açmış. Ve bu ölümsüz aşk, çok daha sonradan her ikisi arasında vazgeçilmez bir tutkuya, bir alışkanlığa yol açmış. Ve artık o masalımsı topraklarla, o yağmur yüklü bulutlar birbirlerinden ayrı yaşayamaz olmuşlar. O aşkların meyvesi olan o güzelim yağmöurlar yağdıktan çok kısa bir süre içinde hemen toprağa karışarak ona yeni bir hayat veriyorlarmış.

O güzelim topraklarla, o yağmur yüklü bulutlar arasındaki o sevgi dolu ilişki veya bağlılık binlerce yıl bu şekilde devam etmiş. Fakat bir zaman sonra oraya, o masalımsı topraklara çok uzak diyarlardan bir kavim çıkagelmiş. Ve bu uzak diyarlardan gelen kavim hemen o cennet gibi olan yerin üstüne büyük bir şehir inşaa etmişler. Onların gelişiyle birliktede o güzelim topraklarda huzur adına hiçbirşey kalmamış. Gürültü içinde öylesine büyük ve öylesine devasa binaların inşaa edildiğini gören bütün o hayvanlar da bütün o canlılar da mecburen o bölgeyi terk etmişler.

Bu durumu görüp de fark edeno yağmur yüklü bulutlarla, o yeşil topraklar kendis aralarında gizlice bir anlaşma yapmışlar. Ve o anlaşmaya görede; o çok uzak diyarlardan gelen o askeri kavmi, o bölgeden kovmak için önce onlara susuzluk vermeye karar vermişler. Ve böylelikle de o yağmur yüklü bulutlar, o aşık olduğu topraklar üzerine geldiklerinde artık bundan böyle içinde biriktirdiği o güzelim yağmurları, o bereket veren yağmurları bir daha boşaltmadan oradan geçerek; aşağıdaki o kavme, o yabancı askerlere bol bol açlık ve bol bol kuraklık vererek onları o bölgeden def etmek istemişler.

O güzelim topraklarla, o yağmur yüklü bulutlar arasındaki bu gizli anlaşma yıllarca bu şekilde devam etmiş. Heryer susuzluktan kupkuru olmuş ve o yeşil topraklar, o bereketli topraklar birkaç sene içinde adeta bir çöle dönmüş. Daha önceleri hergün yağmur yağan o yere artık hiç yağmur yağmaz olmuş. Ve çok uzak diyarlardan gelip de o topraklara yerleşen o yabancı askerler ise bu durumu hiç anlayamamışlar. Açlıktan ve susuzluktan adeta perişan düşmüşler ve inşaa ettikleri o devasa yapılar da öylece yarım kalmış. Ve bu hiç istenmeyen durum karşısında öylesine çaresiz bir duruma düşen o yabancı kavim; en sonunda yenilgiyi kabullenerek geldikleri o topraklarına geri dönmüşler.

O yabancı kavmin, o bölgeyi terk etmesinden sonra; o yağmur yüklü bulutlarla, o güzelim topraklar yeniden birbirlerine kavuşmuşlar. Kendi aralarında büyük bir sabır göstererek o yabancı askerleri o bölgeden kovan o yağmur yüklü bulutlar ile o aşık olduğu topraklar artık çok ama çok mutluymuş. Yıllarca sabretmesini bilen o yağmur yüklü bulutlar artık o aşık olduğu o toprakların üzerine geldiğinde yeniden içinde biriktirdikleri o bereketli yağmurları oraya yağdırmaya başlamışlar. Ve çok kısa bir süre içinde de adeta çöle dönen o topraklar yeniden yeşile boyanmış. Her bir yanda adeta yaşam yeniden fışkırmaya başlamış. Rengarenk çiçekler, kelebekler dört bir yanı kaplamış. Böylesine güzel ve böylesine masalımsı tabloyu gören diğer hayvanlar da yavaş yavaşyeniden o nterk ettikleri o cennetimsi topraklara geri dönmüşler. İşte o yağmura aşık şehir ile o yağmur yüklü bulutların hikayesi budur. Ve bu hikayenin geçtiği yer de aslında burasıdır, yani şuan üzerinde yaşadığımız bu yağmuru bol şehirdi. Ve böylesine anlamlı bir hikayeyi siz sevgili tilki kardeşlerime anlatarak; hem sevgi hakkında, hem dayanışma hakkında, hem yardımlaşma hakkında, hem sabır gösterme hakkında ve hem de şuan üzerinde yaşamaya çalıştığımız bu yağmura aşık şehir hakkında sizi biraz olsun bilgilendirmek istedim. Haftaya daha güzel hikayelerde ve masallarda buluşmak üzere şimdilik hoşçakalın. Ben Masalcı Dede’niz olarak hep buradayım ve hep sizinleyim. Tüm sevgiler, tüm güzellikler hep sizin olsun.