Eş Degişim Programı
Derler ki; o aşk dolu şiir bir şaire emanet edildi, o gözyaşı dolu mektup bir sevgiliye emanet edildi, sevgi dolu şarkı bir besteciye emanet edildi, o mutluluk dolu resim bir ressama emanet edildi, o hüzün dolu yaşam bir bile emanet edildi, o umut dolu gelecek bir çocuğa emanet edildi, o hayal dolu yarınlar bir bilinmeze emanet edildi, o gizem dolu hikayeler bir yazara emanet edildi ve o içi para dolu çanta da bizim Veysel Baba’ya emanet edildi.
Veysel Baba, o gecenin sabahında Shoreditch Park’ta karşılaştığı o adamdan içi para dolu çantayı aldıktan sonra güç bela evine gitti. Çantanın içi para doluydu ve o para kendisine emanet edilmişti. Durum her açıdan çok tehlikeliydi ve beraberinde getireceği bir takım sorunlarda onun başını epeyce bir ağrıtacağa benziyordu. Adam bir gece vakti o çok sevdiği Shoreditch Park’tan geçipte evine dönerken; orada, o çalıların arasında öylece yaralı bir şekilde yerde yatan o adama rastlamıştı. Ve ona yardım etmek isterken de kendisini çok tehlikeli bir işin içinde bulmuştu. Oysa ki o, her zaman yaptığı gibi adını kendisinin verdiği o güzelim hayal yolundan geçerek ve o yolda bir takım hayaller kurarak kendi evine varmak istiyordu. Çünkü o yolda hayal kurmayı çok seviyordu ve en güzel hayallerini de gerçekten o yolda kuruyordu. Ama bu sefer onun o güzelim hayallerinin içine yaralı bir adam ile, onun kanser hastası olan o eşi ve kendisine emanet edilmiş olan o kirli para girmişti.
Veysel Baba, herşeye rağmen yine de kendisine emanet edilen o paraya sahip çıkmaya karar verdi. Bir yanda yaralı bir adam, bir yanda onun kanser hastası olan eşi, bir yanda uyuşturucu mafyası, bir yanda polis, bir yanda kanunlar ve yasalar, bir yanda suça ortak olma ve diğer yandan ise kendisine emanet edilen o kirli para. Ve böylesi bir durumda doğru olan neydi acaba? Ne yapmayıydı da ve nası lhareket etmeliydi de o asıl gerçeğe, o asıl doğruya ulaşmalıydı? Ve böylesi durumlarda iyilik neydi, kötülük neydi, sevap neydi, günah neydi; güzellik neydi, çirkinlik neydi ve doğru olan neydi, yanlış olan neydi? Ve doğru olana, yanlış olana kim karar veriyordu veya neye göre, hangi veriye göre karar veriyordu?
O gece içi para dolu çantayla eve gelen Veysel Baba, öylece yattığı o yatakta bütün bunları düşündü ve kendisi için bir çıkar yol aradı. Artık bu yaştan sonra onun o yorgun bedeni daha ağır sorunları kaldıramazdı. Ve o, artık huzur içinde yaşayabileceği bir ortamın arayışı içindeydi. Ve tam da bir karar verme aşamasındayken hiç tanımadığı bir adam, bir gece vakti bir parkın ortasında ona içi para dolu bir çanta emanet etmişti. Derler ki; her yeni şeyde bir hayır vardır, bir sır vardır ve bir bilinmezlik vardır. Ve yarının ne olacağını, nasıl olacağını hiç kimse bilemez. Kaderde ne yazıldıysa o çıkarmış insanın önüne. Ve belki de kendisine emanet edilen o parada bir güzellik vardı, bir iyilik vardı ve gizemli bir işaret vardı.
Bu düşünceler içinde yattığı o yataktan ayağa kalkan adam, hemen içi dolu o çantayı açmaya koyuldu. Kısa bir uğraştan sonra çantayı açan adam karşısında o deste deste paraları görünce çok heyecanlandı. Bir süre çantanın içindeki paralara öylece hareketsiz bakan adam, biraz sonra şaşkınlığı geçince oradaki o paraları saymaya başladı. Çantanın içinde toplamda beş milyon pound vardı ve hepside yepyeniydi. Bu kadar parayı daha önce bir arada hiç görmemiş olan bizim Veysel Baba; o anda çok heyecanlandı ve işin büyüklüğü karşısında da daha da bir korkuya kapıldı. Paranın insana adeta günah işlemeye davet eden o şeytani çekiciliği ve cazibesi o anda, o yaşam yorgunu Veysel Baba’nın da bütün bir bedeninde yankısını bulmuştu. Artık o eski sosyalist kimliğini bir yana bırakarak o varlık yokluk savaşında kendisini bir bilinmezliğin içine atan o siyaset yorgunu adam; bu paralarla neler yapılmaz ki ve ne tür zevklere dalmazdı ki?
Bir an kendisini bir hayal deryasının içinde bulan o yaşam yorgunu adam; bütün bunların bir hayal olduğunu ve bu paranın hiç tanımadığı bir adam tarafından kendisine emanet edildiğini hatırlayınca hemen gerçek yaşama geri döndü. Adam, kendisine emanet edilen o kirli parayı daha fazla görmemek için çantanın kapağını hemen kapattı. Ve o çantayı götürüp bir yere sakladı. Daha sonra o çantanın veya içindeki o paranın asıl sahipleri hakkında bir takım bilgiler edinebilmek için gidip televizyonu açtı. Haber kanallarını bir bir kontrol etti. Fakat istediği bilgileri elde edemeyincede bu sefer en yakındaki gazete bayiine gitti. Haber ağırlıklı bilgi veren ne kadar gazete varsa satın alıp evine döndü. Olay gecenin çok ilerlemiş bir saatinde yaşandığı için daha tam anlamıyla gazetelerde yer almıyordu. Sadece bir iki gazetede dün geceye dair bir çatışmadan bahsediyordu. Ve içinde yaralılarında olduğu bir uyuşturucu mafyasının bütün elemanlarının polis tarafından yakalanıpta göz altına alındığından bahsediyordu.
İstediği bilgileri yeteri kadar elde edemeyen Veysel Baba; şimdilik beklemenin ve bazı şeyleri zamana bırakmanın daha doğru bir davranış şekli olacağına karar verdi. Çünkü olay daha çok tazeydi ve olayı yaşandığı o bölgede hala polisin denetiminde veya gözetiminde olmalıydı.böylesi durumda yapacağı bir hatanında asla telafisi olmazdı. O anda kendisini bir tehlike çemberinin tam ortasında hisseden bizim Veysel Baba; daha fazla dikkat çekmemek için yine o eski yaşantısını sürdürmeye karar verdi. Fakat onun daha önce kendisine emanet parayı vermiş olan o adama vermiş olduğu bir sözü vardı. Ve verilen o söz gereği de bir an önce o adamın kanser hastası olan o eşine hemen o ellibin poundu ulaştırması gerekiyordu, ama nasıl ve ne şekilde. Çünkü söz konusu o ev şuanda mutlaka polisin gözetimi altında olmalıydı ve polis o eve girip çıkanları da mutlaka takip altına alıyor olmalıydı.
Veysel Baba, kendisine emanet edilen o paradan ikiyüz elli bin poundu bir yana ayırdıktan sonra, paranın diğer kalan kısmını plastik bir torbanın içine koyup bir güzel bantlayıp koruma altına aldıktan sonra; bir gece yarısı götürüp Shoreditch Park’ın bir yerine gömdü. Kendisine emanet edilen o kirli paranın artık güvenli bir yerde olduğunu düşünen Veysel Baba; üzerindeki o korkuyu, o endişeyi biraz daha atmıştı. Çünkü her an o gözaltına alınanlar konuşabilirdi. Ve kendisine o emanet parayı veren o adam her an polise kendi eşgali hakkında bir takım bilgiler verebilirdi. Ve bundan dolayı da şu an yaşamış olduğu o evi bir polis baskınına uğrayabilirdi. Ve böyle bir baswkın anında da kendisine emanet edilmiş olan o paralara da el konulabilirdi. Adam böylesi bir durumla karşılaşmamak için o emanet parayı götürüp o çok sevdiği Shoreditch Park’a gömmüştü. Ve daha sonra o aileye ulaşmak için bir takım planlar yapmaya başladı.
Bir yandan polis tarafından göz altına alınan bir baba, bir çaresiz adam ve bir diğer yanda ise iki güzel kız çocuğuyla öylece ortada kalan ve yakalanmış olduğu o kanser hastalığıyla adeta boğuşup duran bir anne. Ve şimdi o hüzün dolu evde yaşanan o acılar; bütün bu olanlardan sonra daha da bir katlanmış olmalıydı. Ve o evin babasının da yüz kızartıcı bir suçtan dolayı içeri alınması da; o evdeki hüznü ve göz yaşını daha da bir çoğaltmış olmalıydı. Böylesine acıklı ve böylesine dram yüklü bir aile trajedisiyle ilk kez karşılaşan bizim o yorgun savaşçı Veysal Baba; yine o eski günlerine dönmüş gibiydi ve yine o yardımseverlik duygusuyla adeta coşup kabarmaya başlamış gibiydi. Ve adam söz konusu o aileye ulaşabilmek için kendince birçok planlar yaptı. Önce bir postacı kılığına girmeyi düşündü, sonra bir pizzacı, bir çiçekçi, bir temizlikçi, bir tamirci, bir dağıtım elemanı olmayı düşündü. Fakat bütün bunlar hem çok riskliydi hem de çok ama çok tehlikeliydi. O evi telefondan da arayamazdı. Çünkü şuan o evin telefonu mutlaka dinleniyor olmalıydı.
Her türlü seçeneği en ince ayrıntısına kadar düşünen Veysel Baba; en sonunda o bayanla yüzyüze gelmemeye karar verdi. Çünkü böylesi bir durumda yüz yüze geldiklerinde o bayan; gerek kendisi hakkında gerekse de kendi görünüşü hakkında, kendi siması hakkındaki bir takım bilgileri birileriyle paylaşabilirdi. Böylesi bir riski veya tehlikeyi göze almamak için bizim Veysel Baba, bir aracı vasıtasıyla söz konusu o bayanla ilişkiye geçmesinin daha da uygun olacağına karar verdi. Ve hemen o kanser hastası bayanın sık sık kontrole gittiği o hastanenin ismini öğrenmenin yollarını aradı. Ve birkaç günlük uğraş neticesinde de, o kanser hastası bayanın haftada bir kez kontrole gitmiş olduğu o hastanenin ismini öğrendi.
Adam bu yeni bilgiler doğrultusunda önce detaylı bir mektup kaleme aldı, sonra yüzbin poundu bir pakete koyduktan sonra da bir güzel hastanenin yolunu tuttu. Adam hastanenin o kalabalık ortamında bir yolunu bulup içi para dolu o paketi ve o mektubu bir şekilde de olsa o bayana vermek istiyordu. Ve bunu yapmak içinde kendi görüntüsü üzerinde epeyce bir değişiklik yaparak adeta bir başka kimliğe bürünmüştü. Artık bu şekilde söz konusu o bayanın daha sonraki bir zamanda kendisini tanıması veya bilmesi imkansızdı. Adam, bu yeni haliyle bu söz konusu o hastaneye gittiğinde ve kanser hastalarının tedavi edildiği o bölüme vardığında hayatının en büyük süprizlerinden birini daha yaşadı. Çünkü daha birkaç gün önce o bus durağında karşılaştığı o genç bayan orada, hastanenin o bölümünde çalışmaktaydı. Bu son şekliyle kendini tanımadığını farkeden Veysel Baba, bir yolunu bulup kendisini tanıttı ve neden böylesine bir şekle büründüğünü anlattı. Ve yemek saatinde kendisiyle görüşmek için hastanenin hemen karşısındaki restaurantta buluşmak için ondan bir söz aldı.
Sanki gizemli bir el devreye girmiş ve çok tehlikeli olabileceğini düşündüğü bir iş, bu şekilde çözülmüştü. Veysel Baba, o restauranttaki buluşmalarında bütün yaşananları, bütün olan biteni o genç bayana anlattı ve onun yardımına ihtiyaç duyduğunu söyledi. Ve böylesi bir yardım içinde kendisine onbin pound verebileceğini söyleyince o genç bayan böylesi bir teklifi kabul edemeyeceğini, fakat çalıştığı klinikte tedavi olan o bayana o söz konusu o yüzbin poundu mutlaka verebileceğini söyleyince bizim Veysel Baba o anda adeta göz yaşlarına boğuldu. Ve iki iyi yürekli insan, bu iki iyi kalpli insan o gün orada, söz konusu o restaurantta herkese bir kez daha insanlık dersi verdiler ve yok olmaya yüz tutan o manevi değerleri yeniden yeşerttiler.
Veysel Baba, parkta karşılaştığı o çaresiz adama vermiş olduğu o sözü en iyi şekilde yerine getirdiği için ve yüzbin poundu o kanser hastası bayana ulaştırdığı için şimdi daha bir mutluydu ve daha bir huzurluydu. Ve o mutluluk içinde de yanına elli bin paund alarak bir yerlere gidip kafa dinlemek istedi. O anda çok sevdiği ve çok güvendiği bir işletmeci dostu alkına geldi. İlerleyen o yaşında bile hala gece kulübü işleten Senyör lakaplı bu yaşlı kurt, onun derdine ve istemlerine en iyi bir şekilde çare bulabilirdi. Ve hemde bu sayede çoktandır görmediği o sevgili dostuyla biraz sohbet edebilir, biraz eski günlerini anabilir ve biraz o uyuşturucu mafyasına dair, yeraltı dünyasına dair vede Londra gece alemine dair bir takım bilgiler elde edinebilirdi. Ve ayrıca onun tavsiyesi doğrultusunda uygun bir yerde hem tatil yapabilirdi hemde başını dinlendirebilirdi.
Bu tür konularda epeyce bilgisi olan ve Londra gece aleminin sayılı birkaç adamından da biri olan Senyör lakaplı dostumuz o çok sevdiği Veysel Babayı görünce çok sevindi. Uzun zamandır görüşmeyen bu iki dost; ogece uzun uzun sohbet ettiler ve o eski günleri yad ettiler. Ve hatta bir keresinde bu iki yakın dost, bir güney amerika turuna dahi niyet etmişler ve bizim Veysel Baba böylesi bir turu organize etmesi için o sevgili dostuna onbin poundu peşin olarak ödemişti. Fakat daha sonra yaşanan bir takım sorunlardan dolayı söz konusu o Latin Amerika turu iptal edilmişti. Halbuki bizi o ulaşılmaz dağların çocuğu olan Veysel Baba; her zaman merak ettiği o gizem dolu İnca şehri Machu Picchu ‘yu ne kadar da görmek istemişti. Ve hatta imkan bulursa bir gece orada, o gizem dolu şehirde kalarak, bir başına orada uykuya dalmak ve tıpkı çocukluğumdaki gibi gökyüzündeki o yıldızlara bakarak bir takım yeni hayaller kurmayı nede çok istemişti. Acaba Macu Piccu’daki o yıldızlarda tıpkı kendi çocukluğunun geçtiği o küçük dağ köyündeki gibi miydi? Ve o sıcak yaz gecelerinde evin o toprak damında yatarken ve yıldızlara bakarak bir takım hayaller kurarken yaşamış olduğu o mutluluk verici anları, o heyecan verici anları; o gizem dolu Macu Piccu’nun o ulaşılamaz zirvelerinde de yaşayabilecek miydi? Ama olmamıştı işte ve yine ortaya çıkan bir takım sorunlardan dolayı o Latin Amerika turu iptal edilmiş ve onun özellikle de Maccu Piccu’ya dair o hayalleri yine yarım kalmıştı işte.
Veysel Baba, bu son görüşmesinde bir ara Senyör lakaplı dostuna şöyle birkaç haftalığına da olsa Londra dışında bir yerde tatil yapmak istediğini söyledi. Ve ondan kendisine yardımcı olmasını istedi. Adamın çok geniş bir çevresi vardı ve eğlence sektörüne dair de çok geniş ilişkileri, bağlantıları vardı. Uzun yıllar eğlence sektörünün içinde olan ve Londra gece aleminin en baş aktörlerinden biri olan Senyör lakaplı bu dostumuzun bu aleme dair bilmediği veya tanımadığı hiçbir şey yok gibiydi. Adam, sırf bu özelliklşerinden dolayı adeta bir sır küpü gbiydi, ve böylesine riskli, böylesine tehlikeli ve böylesine sorumluluk gerektiren bir iş aleminde yıllarca ayakta kalabilmek öyle pekte kolay değildi. Ve yine bu alemde başına bir şey gelmeden yoluna devam edebilmekte sanıldığı kadar kolay değildi.
Uzun bir zamandan bu yana kendisini ziyarete gelmeyen sevgili dostunu karşınızda gören Senyör; bu sürpriz ziyarete hem çok sevindi ve hemde birkaç yıl önce ondan almış olduğu o parayı kendisine geri ödemek istedi. Fakat Veysel Baba bu öneriyi kabul etmedi ve ondan sadece şöyle birkaç haftalığınada olsa Londra dışında başını dinleyebileceği bir yerde tatil yapması için kendisine yardımcı olmasını istedi. Sevgili dostunu bu isteğini geri çevirmek istemeyen bizim Senyör lakaplı yaşlı kurt biraz düşündükten sonra, ona söyle bir teklifte bulundu: “Bak sevgili dostum! Seni ne kdar sevipte saydığımı bilirsin. Sana daha önceden verilmiş bir sözüm vardı. Ve bir aksilikten dolayı da o sözümü yerine getirememiştim. Şimdi bir şekilde de olsa o sözümü yerine getirerek sana o borcumu ödemek istiyorum. Ve öyle bir zamanda geldin ki; herşey daha da güzel olacak ve herşey tam da senin istediğin gibi olacak. Çünkü biz önümüzdeki hafta yirmibeş kişilik bir grup halinde önceden planlanmış bir programa katılacağız ve planlanan o yerde iki haftalığına da olsa bir tatil yapacağız. İstersen sende bize katılabilirsin ve orada benim misafirim olabilirsin.”
Veysel Baba böylesine güzel bir teklifi hemen kabul etti ve bir hafta sonra da çok güzel bir sahil kasabası olan Hastings’te her iki taraf bir aray geldi. Gerçekten de çok güzel bir yerdi ve kafa dinlemek içinde en uygun yerdi. Her iki taraf kaldıkları o otele çok güzel yerleştikten sonra; bizim Veysel Baba otelden dışarı çıkıp o sahil beldesini tanımak için uzun uzun yürüyüşler yapıyordu. Bu sahil beldesinin, insanı diinlendiren bir atmosferi vardı ve insanları da çok sıcak kanlıydı. O deniz kenarında tek başına yürümek, o çılgın dalgaları seyretmek, o limandak yatlara, kayıklara ve hatta o devasa gemilere bakmak ve orada balık avlayan o güzel insanların arasına karışmak gerçektende çok ama çok güzeldi. Geceleri bir başına dışsarı çıkıp bütün bir sahil bıyunca uzun yürüyüşler yapmak ve gece gündüz kıyıları düven o dev dalgalar eşliğinde bir takım hayallere dalmakta bir başka güzeldi. Ve öyle görünüyordu ki herşey onun istediği gibiydi ve buradaki atmosfer tam onun aradığı gibiydi.
Veysel Baba, bir başına bu şekilde gezip dolaşırken ve günlerini en iyi bir şekilde geçirmeye çalışırken; bir diğer yanda ise o sevgili dostu ve yanındaki arkadaşları otelin restaurant bölümünde oturup bir dizi toplantılar yapmaktaydılar. İlk birkaç gün bu durumdan pek rahatsız olmayan Veysel Baba; daha sonraki günlerde bu durumdan rahatsızlık duymaya başladı ve neden o toplantılara dahil edilmediğini kendi kendisine sormaya başladı. Bazı geceler otelin barında oturup bir başına içkisini yudumlarken, bir diğer tarafta ise o çok sevgili dostu ile diğer arkadaşları otelin restaurant bölümünde oturup bir güzel eğleniyorlardı.
Veysel Baba bu rahatsız edici durumu o çok sevgili dostuna karar verdiği bir gece vakti onun kalmış oldu onun yatak odasının kapısı çalındı. Gecenin o ilerlemiş saatinde kapıyı açan Veysel Baba; karşısında çok sevgili dostunu görünce çok sevindi. Kısa bir sohbetten sonra Senyör lakaplı dostu ona :” Bizim programa katılan erkek arkadaşlardan biri,biraz önce bir kalp krizi geçirerek hastaneye kaldırıldı. Bu programın yarım kalmaması için senin, kalp krizi geçiren o arkadaşımızın yerini alman gerekiyor. Ekip başkanı olarak buraya yedek bir arkadaşı çağırmadığım için epeyce başım ağrıyabilir. Ve işte buraya sana bunları söylemek için geldim. Lütfen beni bu zor durumdan kurtar ve bizim o çok gizli sürdürülen Eş Değişim Programına katıl” şeklinde bir ricada bulundu.
Duydukları karşısında epeyce bir şaşıran Veysel Baba:” Bu kadar telaş içinde olmana ve bu kadar korkuya kapılmana hiçbir anlam veremedim. Ama gecenin bu vakti madem ki buraya geldin, madem ki benim kapımı çaldın ve benden bir istekte bulundun; o zaman bende iyi bir kalpli dostun olarak senin bu yardım dileğini geri çevirmem söz konusu dahi olamaz. O gönüller sultanıMevlana Jalaluddin-i Rumi bu konuda bizlere şöyle demiştir:”İyi dostu olanın, aynaya ihtiyacı yoktur.”” Sende en iyi ne ise,dostuna ondan ver.””Dostlarınızı sıkça ziyaret ediniz. Çünkü üzerinde yürünmeyen yollar, dikenle ve çalıyla kaplanır ”” Dosttur, çöp değildir; sakın onu kırma! “ Sevgili dostum, böylesine mana değeri çok yüksek sözlerden sonra, seni nasıl kırabilirim ki ve kapıma gelmiş bir dostu nasıl geri çevirebilirim ki. Şimdi söyle bana, sana nası lyardım edebilirim? “ diye sorunca, o çok sevgili dostu da ister istemez ona; söz konusu o eş değişim programı hakkında bir takım önemli bilgileri vermek zorunda kaldı. ve ona dedi ki : “Aslında şu anda yürütmeye çalıştığımız söz konusu bu eş değişim programı hakkındaki bilgileri sana vermemem gerekiyor. Çünkü bu çok gizli yürütülen bir ulusal proje ve ülkemizin geleceğini ilgilendiren bir çalışmayı kapsamakta. Ve bende bu noktadan sonra bu devasa projeye dahil edildim. Yaklaşık yirmi yıldır da bu projenin çok küçük bir bölümünü kapsayan bu eş değişim programı’nın başkanlığını yürütmekteyim. Ve bir dostun olarak senden ricam, sana verdiğim bu bilgileri bir başkasıyla paylaşmaman.”
Veysel Baba, sözü edilen o eş değişim programı hakkında dah öncede bir takım şeyler duymuştu. Ve böyle bir projenin varlığından haberdardı. Ama onun çok daha önce duyduğu o şeyler sadece bir duyundan, bir söylentiden ibaretti. Fakat şimdi o çok sevgili dostu böylesi bir projenin gerçekte var olduğunu ve o projede görev aldığını bizzat kendi ağzından ona söylemişti. Otel odasındaki bu kısa görüşmeden sonra bu iki güzel dost otel asansöründen aşağıya indiler ve otelin barında sohbetlerine devam ettiler. Bütün bu konuşulanlardan sonra; Gizli kalması gereken o bilgiler, o sırlar biribr orada, o barda ortaya dökülmüş ve o iki dost aralarındaki o güven ortamı daha da bir sarsılmaz hale gelmişti. Onlar orada bir yandan içkilerini yudunlarken, bir diğer yandan ise kendileirne ait olan o sırları, o gizemleri veya o bilinmezlikleri artık birbirlerine aşikar ediyorlardı.
Gecenin o ilerlemiş saatinde ve içki kadehlerinin adeta havada tokuştuğu o anlarda bizim o senyör lakaplı dostumuz bazen yirmibeş kişiden oluşan bir ekipten bahsediyordu, bazen onikisi bayan, onikisi erkekten oluşan bir eş değişim programından bahsediyordu, bazen bu programa katılan kadın ve erkek deneklerin her gece kendi aralarındaki eş değişim şeklinden bahsediyordu, bazen bir genom projesinden bahsediyordu, bazen yeraltında inşa edilen çok gizli bir yerden bahsediyordu, bazen bu proje sonunda doğan çocukların orada bir güzel bakıma alındığından bahsediyordu, bazen bir Yeraltı Krallığı’ndan bahsediyordu, bazen oradaki o yaşamdan bahsediyordu, bazen oradaki o yüksek teknolojiden ve labaratuvar ortamından bahsediyordu, bazen tanrının o sonsuz krallığından ve onun o sonsuz gücünden bahsediyordu, bazen bir biyolojik savaştan ve bir kimyasal savaştan bahsediyordu, bazen bütün insanlığı yok edebilecek bir ölümcül virüsten bahsediyordu ve bazen de bir 62. Bölge’den (Area 62) bahsediyordu.o gece bütün sırlar ortaya döküldükten sonra bizim Veysel Baba, söz konusu eş değişim programının bir parçası olmayı kabul etti. Fakat orada büyük bir sorun vardı ve bu geceden itibaren beraber olacağı o kadınalardan herhangi biri; ileriki aylarda hamile kalırsa eğer ve doğacak olan o bebek kendisine benzerse eğer; işte o zaman o Senyör lakaplı dostunun başı daha da ağrıyabilirdi. Çünkü o bir İngiliz değildi ve kadınlara dair, kadınlarla cinsel birlikteliğe dair onun bir takım yeminleri vardı, bir takım sözleri vardı. Ve bütün bunlardan dolayı da artık o şeytani arzunun veya isteğin onun bundan sonraki yaşamında herhangi bir yeri yoktu. Fakat herşeye rağmen bizim Veysel Baba; söz konusu o eş değiştirme programının bir parçası oldu, ama nasıl ve ne şekilde? Cevabı siz değerli okurlara bırakıyorum sevgiler saygılar.