Sevgili Tilki Dostlarım – 2

Bir zamanlar yalnızlıklarla boğuşan ve yaşam umudunu kaybettiği bir anda, konuşan bir tilki sayesinde yeniden yaşama bağlanan Veysel Baba artık daha bir mutluydu. O yaşam yorgunu adam, bütün bir yaşamı boyunca aradığı o mutluluğu, o sonsuz huzuru en sonunda ellisine merdiven dayadığı bir anda o sır ve gizem dolu parkın tam orta yerinde konuşan bir tilkide bulmuştu. Hayatı boyunca en büyük darbeleri hep en yakın çevresindeki o insanlardan gören bu gözyaşı yüklü adamın o sonsuz acılarını, dramlarını, ızdıraplarını ve de yalnızlıklarını ancak ve ancak bir tilki sona erdirebilmişti. Ve sanki bir takım gizemli güçler devreye girerek onun bu sonsuz acılarına bir son vermek istemişler ve ona sonsuz bit mutluluk duyacağı yepyeni bir yaşam kapısı aralamışlardı. Çünkü bu kadar şeyin ardı ardına gelmesi ve sadece onun kapısını çalması artık tesadüf olamazdı. Önce o konuşan tilki Harşiye yani bizim Sessiz Ayak, sonra o ikinci el pazarında karşılaştığı Prenses Batavine ve en sonunda da o büyük kral Parapanu adeta onun bundan sonraki o yaşamına yeni bir yön vermek için veya onun o sıradan yaşamına yeni bir anlam katabilmek için sanki birileri tarafından devreye sokulmuşlardı.

Veysel Baba artık daha bir mutluydu ve daha bir huzur doluydu. Neden olmasındı ki; daha birkaç gün önce o güzelim Shoreditch Park’ın orta yerinde o sevgili tilki dostlarına ders veren o değilmiydi? Elbette oydu ve o soğuk kış gecesinde bütün bir şehir en derin uykusundayken; o, büyük bir heyecan içerisinde evinden çıkarak Shoreditch Park’ın yolunu tutmuş ve orada kendisini bekleyen o çok sevgili tilki dostlarına ilk dersini ne de güzel vermişti. Ve sabahın ilk ışıklarına kadar süren o ilk dersten sonra eve dönen Veysel Baba, o büyük kral Parapanu tarafından kendisine verilen o anlam yüklü görevi en iyi bir şekilde yerine getirebilmek için çok yoğun bir çalışma temposu içerisine girdi. Ve böyleliklede her Cumartesi gecesi o sırlarla ve gizemlerle örülü Shoreditch Park’ın orta yerinde bizim o yeni öğretmenimiz Veysel Baba ile onun o çok sevgili tilki dostları arasındaki o ders programıda bir güzel başlamış oldu.

Bir yandan kendisini yoğun bir çalışma temposu içine sokan ve o sevgili tilki dostları için en yararlı bilgileri ezberlemek için her türlü yolu deneyen Veysel Baba, diğer bir yandan da edinmiş olduğu o bilgileri en iyi bir şekilde her hafta sonu o sevgili tilki dostlarına anlatmaya çalışıyordu. Veysel Baba, bu kutsal görev sayesinde öğretmenliğin aslında ne kadarda anlamlı bir meslek olduğunu ve ne kadarda değer verilmesi gereken, saygı gösterilmesi gereken bir görev olduğunu artık dahada bir anlamış gibidi. Bu düşünce içerisinde hayata yeniden bağlanan Veyse Baba için; artık o soğuk kış gecelerinde hiç üşenmeden evinden çıkıp o Shoreditch Park’ın yolunu tutmak ve orada kendisini bir güzel beklemekte olan o çok sevgili tilki dostlarına yeni birşeyler anlatmak öyle pek zor gelmiyordu. Çünkü bilgi paylaşmak için vardır ve bir bilgi paylaşılmıyorsa eğer, o zaman o bilginin hiçbir anlamı yoktur.

Bizim o yeni öğretmenimiz Veysel Baba’nın her hafta sonu o Shoreditch Park’ta vermiş olduğu o dersler; oraya katılan o güzelim tilki dostlarımız tarafından en iyi bir şekilde ezberleyip adeta içselleştiriliyordu. Ve o konuşan tilki Sessiz Ayağın her toplantıda oraya getirdiği o Frekans Taşı ile Görünmezlik Taşı da işin bir başka gizemli boyutunu teşkil etmekteydi. Çünkü o Frekans Taşı sayesinde gerek lord Parapanu ve gereksede onun o çok sevgili eşi Prenses Batavine orada, o toplantılarda konuşulan herşeyi çok rahatlıkla duyabiliyorlardı ve o Görünmezlik Taşı sayesinde de ders verilen o alan adeta görünmez bir hale geliyordu. Yani gecenin o vaktinde o sır dolu parkın içinden geçen bir insan, orada o parkın tamda orta yerinde sakallı bir adamın etrafında topladığı onlarca tilkiye birşeyler anlattığını ve onlarla bir güzel sohbet ettiğini asla göremezdi. Zaten orası Shoreditch Park’tı ve normal bir insan aklının alamayacağı birçok sır ve gizem dolu olay yine o pakın içinde yaşanmaktaydı. Ve o güzelim Shoreditch Parkkendi içinde biriktiripte sakladığı o sırları, o gizemleri günün birinde bir insana açmaya karar verdiğinde; günlerden cumartesiydi ve saat te sabahın üçü gibiydi. O saatte yorgun bir şekilde eve dönen bir adam o soğuk kış gecesinde, o sır dolu parkın orta yerinde önce isyan edip, daha sonrada orada öylece ölüm uykusuna yattığında; o park daha fazla dayanamamış ve bizim o konuşan tilkiyi hemen devreye sokarak o yaşam yorgunu adamın hayatını bir güzel kurtarmıştı.

Veysel Baba’nın adeta uçurumun aşiğinden döndüğü ve yeni bir yaşama yelken açtığı o günden sonra artık herşey daha bir güzeldi ve daha bir anlamlıydı. Her hafta sonu orada, o sır dolu parkın orta yerinde o sevgili tilki dostlarına vermiş olduğu o dersler; artık Lord Parapanu’nun yeni buluşu olan o Rüzgar Taşı sayesinde dünyanın diğer bölgelerinde yaşayan o tilki kardeşlere kazar uzanıyordu. Bu durumu öğrenen Veysel Baba da artık her hafta sonu vermiş olduğu o derslere daha bir zevkle hazırlanıyordu. Çünkü onun, orada o parkın orta yerinde vermiş olduğu o dersler söz konusu o Rüzgar Taşı sayesinde havaya harışıyor ve bir anda dünyanın diğer bölgelerinde yaşayan o tilki dostlara bir güzel ulaşıyordu. Aynı anda ilyonlarca tilkiye ders vermek ve onlara o sesini duyurabilmek ne de güzel bir şeydi ve nede güzel bir duyguydu.

Herşey en güzel şekliyle devam ederlen, birgün o sevgili tilki dostlarımızdan biri araya girip o çok sevgili hocasına:

“Sevgili hocam, verdiğiniz dersler çok güzel ve çok yararlıç bunun için size teşekkğr ederiz, ama sizin yardımınızla bu dersleri daha faydalı ve daha şenlikli bir halede getirebiliriz. Sevgili dostumuz Sessiz Ayağın söylediğine göre sizin o fırında pişmiş tavuklarınız, hindileriniz çok meşhurmuş. Yani demem o ki bizlerde, bu derslere katılan bütün tilkiler olarak sizin o meşhur yemeklerinizden tatmak istiyoruz. Genellikle çöplüklerden veya oraya buraya atılan o artıklardan beslenen bir şehir tilkisi için; şöyle fırında pişmiş bir tavuğun, bir hindinin, bir ördeğin veya bir kazın eti bir başka lezzetli olsa gerekç sizden ricamız her hafta sonunda buraya gelirken yanınızda şöyle fırında pişmiş birkaç tavuk veya birkaç hindi getirmenizdir. Lütfen hocam bu isteğimizi geri çevirmeyin ve bizi o fırında pişmiş olan o güzelim tavuklardan, hindilerden mahrum etmeyin” şeklinde çok ilginç ve bir o kadar da zorluk derecesi yüksek bir istekte bulundu.

Böylesine ilginç ve böylesine değişik bir istek karşısında epeyce bir şaşıran bizim Veysel Baba, biraz düşündükten sonra:

“Sevgili tilki dostum, benden böyle bir istekte bulunmana çok sevindim ve bu isteğinin önümüzdeki o ders programlarına yapacağı o olumlu katkıyı da ayrıca not etmek isterim. Fakat ellisine merdiven dayamış bir adam için böylesine ağır sorumluluk gerektiren bir işi tek başına yerine getirebilmek neredeyse imkansız gibi birşey. Örneğin şu anda burada toplam elli iki tilki dostumuz var ve bu kadar kalabalık bir tilki grubunu beslemekte öyle kolay olmasa gerek. Her hafta et marketine giderek onca tavuğu, hindiyi satın almak, onları eve getirdikten sonra birbir pişirmek ve buraya getirip siz o çok sevgili tilki dostlarıma bir güzel servis etmek için ne gücüm var, ne zamanım var ve nede onları satıon alabilecek param var. İşte bütün bu sebeplerden dolayıdır ki şimdilik bu isteğinizi yerine getirmem imkansız gibi birşey. Lütfen beni yanlış anlamayın ve bana hak vermeye çalışın” diyerek o isteği gayet anlaşılık bir dille geri çevirince, bu sefer orada bulunan bütün tilkiler hep birlikte koro halinde:

“İsteriz, isteriz,isteriz!” şeklinde bağırıp, bir güzel tempo tutunca bizim o iyi kalpli Veysel Baba’da ister istemez o çok sevgili tilki dostlarının o isteğini kabul etmek zorunda kaldı ve onlara:

“Sizin gibi tatlı, sizin gibi yaramaz ve sizin gibi sevimlimi sevimli dostlarımı kıramayacağımı çok iyi biliyordunuz. Yine beni en zayıf yerimden vurdunuz ve beni öylesine ağır sorumluluk gerektiren bir yükün altına soktunuzki. Oysaki ben buraya o büyük lordunuz Parapanu’nun o isteğini yerine getirmek için ve sizleri her konuda daha da bilgilendirmek için gelmiştim. Ama şimdi sizler bu ağır sorumluluk gerektiren ders programlarına bir de yemek listesi eklemek istiyorsunuz. Ve böylelikle bana verilen o görevde sizin bu isteğinizle birlikte de ikiye katlanmış olacak. Uzun bir zamandan beridir bir takım sosyal yardımlarla geçinemeye çalışan bir insan için bir takım yeni yollar aramam gerekecekç Belkide bu sayede yeniden resim yapmaya başlarım ve bu güne kadar biriktirmiş olduğum o antikaları, o değerli objeleri veya eşyaları müşteri bulabilirsem eğer bir bir satıp elden çıkarma yoluna giderim. Ve belkide o zaman ekonomik yönden herhangi bir sorunumuz kalmaz. Şimdilik tek sorunumuz uygun bir müşteri bulmak” şeklinde açıklayıcı bir cevapta bulundu.

Veysel Baba’nın bu son sözlerini o Frekans Taşı sayesinde duyan Prenses Batavine hemen o konuşan tilki Sessiz Ayak’la temasa geçti ve ona bir adres vererek şöylesi bir talimatta bulundu:

“ Şimdi sana bir adres vereceğim ve bu adresi o iyi kalpli yardımsever dostumuz Veysel Baba’ya  ver. Ve ona deki; elinde resim olarak, antika olarak ne varsa hemen o adreste bildirilen yere götürsün ve orada kendisini beklemekte olan o genç bayana saysın. Ve ayrıca ona şunu da söyle; elindeki o sihirli resim fırçasını da asla unutmasın.”

O iyi kalpli Prenses Batavine’den bu talimatı alan Sessiz Ayak hemen devreye girerek o sevgili dostu Veysel Baba’ya bir adres verdi ve Prenses Batavine’nin o isteklerini dolaylı bir biçimde de olsa ona bildirdi. Bu müjdeli haber üzerine orada bulunan herkes çok mutlu oldu ve o mutluluk içinde de tilki kardeşler kendi yuvalarına, bizim Veysel Baba’da kendi evine geri döndü.

Veyse Baba o haftayı yoğun bir iş temposu içerisinde geçirdi. Bir yandan elinde var olan o parayla gidip et marketinden bolca alış veriş yaptı, bir diğer yandan ise elindeki o antikaları bir bir paketleyip kutulara yerleştirdi. Ve daha sonra da o sevgili dostu Sessiz Ayağın kendisine vermiş olduğu o adrese gitmek için taksi çağırdı. Veyse Baba’nın elindeki adres şehir dışındaki bir yeri işaret ediyordu. Bir süre sonra ormanlık bir alana geldiler ve orada da bir yola saptılar. Yol kenarında sanki bir tilkinin kendilerine yol gösterdiğini fark ettiklerinde de bizim Veysel Baba’nın o endişeleri, o korkuları biraz olsun dağılmış oldu. Çünkü ortada bir tilki varsa eğer; orada bir güzellik, bir müjdeli haber mutlaka vardır.

Ve öyle de oldu. Onlar biraz sonra ormanın o derinliklerinde bir yerde, sanki kendilerini bir başka alemin içinde buldular. Çünkü burada herşey daha bir gizemliydi ve daha bir masalımsıydı. O atmosfer içinde bir süre sonra çok küçük bir kulübenin önüne geldiler. Sessiz Ayağın vermiş olduğu o adres bu kulübeyi işaret etmekteydi. Doğru adrese geldiklerinden emin olan bizim Veysel Baba hemen taksiden inip kulübenin kapısına doğru yürüdü. Ve biraz sonrada kulübenin o tahta kapısını çaldığında da hayatının en büyük süprizlerinden birini daha yaşadı böylece. Çünkü o kapıyı açan kişi, bizim Veysel Baba’nın daha birkaç hafta önce o ikinci el pazarında karşılaştığı o güzeller güzeli Prenses Batavine’nın de ta kendisiydi.iki iyi kalpli dost bir süre sohbet ettikten sonra bizim Veysel Baba, taksiye yüklemiş olduğu o antika dolu kutuları çok dikkatli bir şekilde kulübenin içine taşıdı. Ve daha sonra kutuları bir bir açıp içindeki o değerli parçaları Prenses Batavine’ye gösteren Veysel Baba; çok zamanının olmadığını ve dışarıda kendisini bekleyen bir taksi şöförünün olduğunu söyleyerek elindeki bütün parçalara tek bir fiyat istedi. Böylesi bir isteğe daha önceden hazırlıklı olan Prenses Batavine o sevgili dostu Veysel Baba^ya çok güzel bir teklifte bulundu. Prenses Batavine’nin o teklifi karşısında çok mutlu olan Veysel Baba bir sonraki hafta yeniden görüşmek için sözleştikten sonra adeta gözyaşları içinde oradan ayrıldı.

 Veysel Baba ile taksi şöförü o gizemli ormandan ayrılarak yeniden Londra’ya geri döndüler. Veysel Baba yolda o taksi şöförünü uyardı veo gece yaşananlar hakkında hiç kimseye bir şey söylememesi konusunda ona yüklüce bir para verdi. Ve ardından da bu sıkı ilişkinin diğer haftalarda da devam edeceğine dair ona güvence verdi. Çünkü bu ikili daha birkaç hafta daha bu gizemli ormana gelecekleri ve o iyi kalpli Prenses Batavine’ye antika benzeri, resim benzeri bir şeyler satacaklardı ve o paraylada o çok sevgili tilki dostlarına en güzel hediyeleri, en lezzetli yiyecekleri bir güzel satın alabileceklerdi.

Veysel Baba  o hafta tilki dostlarıyla yapacağı o görüşmeye gitmeden önce; bir pizzacıya gitti ve ona toplam elli üç adet pizza siparişi verdi. Ve daha sonra o pizzaları gece saat on iki gibi bir taksiye yükledikten sonra Shoreditch Park’ın kapısına kadar getirdi. Bütün tilki dostları gelmişlerdi ve çok sessiz bir şekilde onu beklemekteydiler. Veysel Baba ilk önce Lord Parapanu^nun kendisine vermiş olduğu o sihirli maskeyi yüzüne geçirdi ve daha sonrada o güzelim pizzaları birbir onlara ikram etti. Daha önce hiç pizza yememiş olan tilki dostlarımız böylesine lezzetli bir servis karşısında çok mutlu oldular. Sevgili hocaları Veysel Baba sözünü tutmuş ve o tilki dostlarına en güzel süprizi yaparak onları bir güzel sevindirmişti.

O gece orada, o Shoreditch Park’ın tam kalbinde çok güzel anlar yaşandı ve bu sayede de bizim Veysel Baba ile o çok sevgili tilki dostları arasında sıkı bir ilişkinin doğması da böylece sağlanmış oldu. Bütün o olan biteni yukarıda gökyüzündeki o muhteşem saraylarından seyreden o büyük kral Parapanu ve o çok sevgili eşi Prenses Batavine çok mutlu oldular. Ve böylesi bir görev için o yalnızlıklar adamı Veysel Baba’yı seçtikleri için de ayrı bir sevinç duydular.

O gece pizzalar bir güzel yendikten sonra Veysel Baba o çok sevgili tilki dostlarına gerek evren hakkında, gerek ilk patlama hakkında, gerek kainatın oluşumu hakkında, gerek gökyüzündeki o galaksiler hakkında, gerek yıldızlar hakkında, gerek gezegenler hakkında ve gerekse de ilk yaratılış hakkında bir takım bilgiler vermeye çalıştı. Veysel Baba’yı çok büyük bir dikkatle dinleyen tilki kardeşler; o gece anlatılanlardan sonra artık daha bir bilgili olmuşlardı ve hiç bilmedikleri o evren hakkında, onun yaratılışı hakkında yepyeni bilgilerle donatılmışlardı.

Veysel Baba’nın o sevgili tilki dostlarına vermiş olduğu o dersler daha sonraki haftalarda da devam etti. Her Cumartesi gecesi Shoreditch Park’ın orta yerinde bir yandan o ders programları devam ederken, bir diğer yandan ise bizim Veysel Baba o sevgili tilki dostlarına en güzel kebapları, tavukları, hindileri,ördekleri, kazları ve pizzaları bir güzel servis ediyordu. Bütün bunları yapaılbesi içinde evde antika adına, resim adına ne varsa satmıştıç ve satacak birşeyi kalmayınca da o iyi kalpli Prenses Batavine’nin kendisine vermiş olduğu o sihirli resim fırçasıyla birçok resim yaptı. Daha sonrada o resimleri götürüp, o gizemli ormandaki kulübesinde kendisini beklemekte olan o yardımsever Prenses Batavine’ye bir güzel sattı. Bu şekilde birkaç hafta daha o gizemli ormanın yolunu tutan bizim Veysel Baba; artık bir noktadan sonra Prenses Batavine’yle yapmış olduğu alış verişi sonlandırmaya karar verdi. Çünkü böyles bir alışveriş bir yandan onu yaralamaya başlamıştı artık ve diğer biryandan da o iyi kalpli Prenses Batavine’ye sanki yeniden tutulup aşık olmaya başlamıştı artık.

Veysel Baba bu kararını en son görüşmeye gittiği zaman o güzeller güzeli Prenses Batavine’ye açıkladıktan sonra adeta yıkılmış bir halde Londra’ya geri döndü. Eğer önündeki o zaman diliminde hayat ona yeni bir takım süprizler hazırlamazsa, o zaman bir daha o Prenses Batavine’yi görmeyecekti. O hafta sonu tilkilerle yapacağı o görüşmeye eli boş giden Veysel Baba’nın o yıkılmış halini gören tilki dostları ona ne olduğunu sordular. Ve bizim Veysel Baba’da bütün olan biteni bir bir o sevgili tilki dostlarına anlatınca o iyi kalpli Sessiz Ayağın aklına çok parlak bir fikir geldi. Sessiz Ayak neredeyse o iki yüz yıla varan yaşamı boyunca; bu bölgede yaşamış olan o insanların yer altına gömdükleri ve daha sonrada oralarda unuttukları o altınlara, o mücevherlere, hazinelere ve hatta paralara çok raslamıştı. Kendileri açısından herhangi bir değeri olmayan o sarı sarı altınlar veya mücevherler şimdi o sevgili dostu Veysel Baba için bir değer teşkil edebilirdi ve bu sayede de o sevgili dostunu yeniden sevindirebilirdi.

Sessiz Ayak bu düşünce içerisinde hemen harekete geçti ve orada bulunan bütün tilki dostlarına onların anlayabilecekleri bir dille bir takım emirler yağdırdı. Veysel Baba daha işin ne olduğunu anlamadan orada bulunan bütün tilkiler bir anda öylece sağa sola doğru koşuşturmaya başladılar. Veysel Baba daha işin ne olduğunu sormadan, o sevgili dostu Sessiz Ayak ondan biraz beklemesini rica etti. Çünkü yüzyıllardır birçok sırrı ve gizemi barındıran o Shoreditch Park ile yakın çevresindeki bazı binalar ve bazı kiliseler adeta bir define odası gibiydi. Ve çok eski zamanlarda o defineleri, o altınları oraya gömen o insanlarda artık yaşamıyorlardı. Öylece yerin altında gömülü bir şekilde kalan ve oralarda öylece unutulan o mücevherler, o altınlar artık yeni sahibine teslim edilmeliydi. Ve bu sayede de o altınların, mücevherlerin daha tehlikeli ellerin eline geçmeside bu şekilde önlenmiş olacaktı.

Kutsal Sandığın koruyucusu olan o iyi kalpli Sessiz Ayağın kendilerine vermiş olduğu o talimatla birlikte sağa sola koşuşturan o tilkiler; birkaç saat sonra geri döndüklerinde hepsininde ağzınnda ya bir altın vardı, ya da çok değerli bir mücevher vardı. Tilki kardeşler ağızlarında getirdikleri o altınları ve mücevherleri o sevgili hocaları Veysel Baba’ya bir güzel sundular. Böylesine anlamlı bir süpriz karşısında çok heyecanlanan Veysel Baba o anda ne yapacağını, ne söyleyeceğini şaşırdı. Sessiz Ayak bütün olan biteni en anlaşılır bir dille Veysel Baba’ya anlattı ve bu anlamlı süprizin devamının da geleceğini söyledi. Artık onların para yönünden herhangi bir sorunları kalmamıştı ve Veysel Baba her hafta istediği yere gidip, istediği herşeyi satın alabilecekti. Ve bu sayedede o sırlarla ve gizemlerle örülü o Shoreditch Park’ta her hafta sonu o tilki kardeşlere verilen o derslerde daha bir güzel geçecekti.