Veysel Baba ile Konuşan Tilki Sessiz Ayak

Birkaç gün önce çok yakınlardaki bir ikinci el pazarına giden ve orada yeni bir takım antika parçalar satın almak isteyen Veysel Baba; o Pazar yerinde çok büyük bir süprizle karşılaşmış ve orada karşlılaştığı bütün tilkilerin ana tanrıçası Prenses Batavine’den birkaç değerli taş satın alarak evine dönmüştü.

Adami o heyecan içerisinde eve döner dönmez hemen o sır yüklü taşları kutusundan çıkarıp bir güzeş incelemeye başladı. Taşların hem renkleri çok değişikti, hem ısı yayıyorlardı ve hemde karanlıkta öylece parlıyorlardı. Adam, korkuyla karışık o tuhaf görünümlü taşlara dokundu ve onlardaki o sırrı, o gizemi çözmeye çalıştı. Elinde toplam beş adet sihirli taş vardı ve hiçbirininin rengi bir diğerine benzemiyordu. Yaptığı işten dolayı bu dünyada var olan bütün renklere çok aşina olan bir adam için; şu anda elinde tutmuş olduğu bu taşlardaki renklerin bir ismi veya bir açıklaması yoktu.

O anda açıklaması zor bir bilmecenin içinde öylece sürüklendiğini düşünen o antika meraklısı adam; gerek konuşan tilki Harşiye’nin, gereksede Prenses Batavine’nin o Kutsal Sandığa dair söylediklerini düşününce bu işten hemen vazgeçti. Çünkü bu iş hem kendisini aşıyordu, hemde içine düşmüş olduğu bu sır dolu bilmecenin, bu gizem dolu yolculuğun daha en başlarındaydı. Böylesi durumlarda bazı şeyleri sanki belli bir plan çerçevesinde işliyordu ve bir takım gizemli güçler sanki ona yeni bir rol biçmiş gibiydiler. Ve eğer o bir takım gizemli güçler gerçektende kendisine bir rol biçmişlerde ve bu rol bütün bir dünyanın geleceğini ilgilendiriyorsa; ozaman büyük bir sabır içerisinde beklemek belkide en doğru davranış şekli olurdu. Çünkü sabır, olgun insanlarda görülen bir davranış biçimidir ve insanın kişiliğinin oluşmasında da en temel unsur yine sabırdır.

Adam, bu düşünceler içerisinde hafta sonunda o yeni dostu konuşan tilkiyle yapacağı o görüşmeyi düşünmeye başlado. Bir yandan ona soracağı o sorular üzerinde yoğunlaşırlen, bir diğer yandan ise o yeni dostları tilkiler hakkında ve onların o dünyası hakkında yeni yeni bilgiler edinmeye çalıştı. Shoreditch Park’ta hayatını kurtaran o iyi kalpli tilki; aslında bütün tilki grupları içinde en yaygınını temsil eden o kızıl tilkiler (red fox) familyasına ait bir tilkiydi. Çocukluğunu geçirdiği o küçük dağ köyünde sık sık karşılaştığı o tilkiler de yine aynı gruba girekteydi. Asya, Afrika, Australya ve Avrupa kıtasında yaşayan en yaygın tilki türü olan kızıl tilkiler; en çokta İngiltere’de görülmekteydiler.

Veysel Baba, o yeni dostu Sessiz Ayağın karşısına bilgisiz bir insan gibi çıkmak istemiyordu. Çünkü o; hem konuşan bir tilkiydi, hem ölümsüz bir tilkiydi, hem o Kutsal Sandığı korumakla görevliydi ve hem de birçok sırra, birçok bilgiye sahip olmalıydı. Ardında bıraktığı o uzun yılların deneyimi, birikimi ve tecrübesi; mutlaka ama mutlaka o iyi kalpli tilki dostuna yansımış olmalıydı. Ve ondaki bu birikim sayesindedir ki; birileri ona hem ölümsüzlük bişanı vermişlerdi, hem konuşma becerisi vermişlerdi ve hemde sözü edilen o Kutsal Sandığı korumu yetkisi vermişlerdi.

Bütün bunları düşünen Veysel Baba; bu yeni dostunun çok sıradan bir tilki olmadığını artık dahada bir kavramaya başlamıştı. Ve bir takım gizemli güçlerin devreye girerek soğuk bir kış gecesinde karşısına çıkardıkları o süpriz dolu anın da, artık bir tesadüf olmadığını da şimdi daha bir anlamaya başlamıştı. Bütün bu süprizlerin mantıklı bi,r açıklaması mutlaka olmalıydı. Dünyada milyonlarda insan varken, sözkonusu o gizemli güçler neden kendisini seçmişlerdi ve neden o konuşan tilkiyi kendi karşısına çıkarmışlardı? Bütün bunların mantıklı bir açıklaması mutlaka olmalıydı. Çünkü son birkaç haftada yaşanan herşey adeta bir zincirin halkaları gibi birbirini takip etmekteydi. Önce bir gece yarısı bu parkın içinden geçerken karşılaştığı o genç bayanın yardımıyla o İrlandalı’nın kanser hastası olan eşine göndermiş olduğu o para. Sonra o senyör lakaplı dostunun daveti üzerine katılmış olduğu o çok gizli olduğu söylenen o Eş Değişimi Programı. Daha sonra kendisine teslim edilen o emanet parayı bir gece yarısı getirip bu parkın bir yerine gömmesi. Ardından o soğuk kış gecesinde bu parkta yaşamına son vermek istediği o kader anı. Ve o sırada orada bulunan veya birileri tarafından oraya gönderilen meçhul bir tilki tarafından hayatının kurtarılması. Ve bu olay üzerine hastahaneden çıktıktan sonra yaşamına dair yeni kararlar alıp, manevi yaşama geri dönmesi. Sonra yine bir gece yarısı o gizemli parka gidip, orada o konuşan tilkiyle tanışması ve hemen ardından da o ikinci el pazarında karşılaştığı o masallar güzeli Prenses Batavine’den o sihirli taşları satın alması.

Adam, son birkaç haftadır yaşamış olduğu bu ilginç olayların, bu tuhaf olayların ve bu gizem yüklü olayların bir tesadüf olamayacağını düşündü. Çünkü yaşadığı olaylar, öyle sıradan olaylara hiç benzemiyordu ve hiç birisinin de mantıklı bir açıklaması yok gibiydi. Yaşam her an, her insanın karşısına bir takım süprizler çıkarabilirdi. Ve her insanın yaşamında bir takım süprizler mutlaka vardı ve olmalıydıda. Buraya kadar herşey normaldi, ama onun şu son birkaç hafta içinde yaşamış olduğu bütün o olayların öyle basit bir açıklaması veya izahı yok gibiydi. Çünkü hiç beklemediği bir anda, hiç tanımadığı birisi kendisine çok yüksek bir miktardaki parayı emanet etmişti. Ve o gizemli güçler belkide o parayı kendisine vererek sınamak istemişlerdi. O da böylesi bir sınavdan başarıyla geçtiği için, belkide o gizemli güçler bu seferde onu o Eş Değişim Programı’yla ödüllendirmişlerdi. Fakat o, daha önceden kendi kendisine vermiş olduğu o yeminine sadık kalarak; o programın dışına çıkmış ve oradaki herhangi bir kadınla cinsel ilişkiye geçmemişti. Ve her gece onlara; tıpkı o Binbir Gece Masallları’nda olduğu gibi masallar anlatmış ve bu sayede de o bayanları bir güzel uyutmuştu. Acaba onun bu davranışımı o bir takım gizemli güçleri etkilemiştide; bir gece yarısı hayatına son vermek istediği bir anda onun karşısına o konuşan tilkiyi çıkarmışlardı? Veya onun yine bu parkın orta yerinde yapmış olduğu o isyanımı, o haykırışımı o bir takım gizemli güçleri harekete geçirmişti? Veya o emanet paranın sahibi İrlandalı’nın o kanser hastası eşine ve onun o iki küçük kızına yapmış olduğu o yardım mı bütün bunlarda etkili olmuştu? Veya o soğuk kış gecelerinde yine bu parkın içinde öylece aç-susuz dolaşan o tilkiler için bıraktığı o yiyecekler mi; o bir takım gizemli güçlerin dikkatini çekmişti. Ve hatta bir keresinde yine bu parkın tam ortasından geçen o bisiklet yolunda karşıya geçmek için yerde öylece sürünmeye çalışan o solucanları ezilmesinler diye; bizzat eliyle toplayıp çimenlerin içine bıraktığı o insancıl davranışı mı bütün bunlarda etkili olmuştu? Belkide o gizemli güçler, onun çok iyi bir kalbi olduğunu düşündükleri için ve ona güven duydukları için; ona böylesine bir işte görev vermişlerdi ve onu bu şekilde ödüllendirmel istemişlerdi? Şimdilik herşey tam bir muammaydı ve sanki öyle de kalacaktı.

Adam, bütün gün bunları düşündü ve beynini kurcalayıp duran o sorulara mantıklı bir cevap arayıp durdu. Ama cevabı her ne olursa olsun o artık bir bilinmez yola girmişti ve o yolun sonunda hep aramış olduğu o sonsuz mutluluğu belkide bu sayede bulabilecekti. Ve belkide bu yeni dostlukla birlikte yaşamın en güzel anları, en doyumsuz nanları o sırlarla ve gizemlerle örülü o Shoreditch Park’ta yaşanacaktı. Ve orada, o parkın tamda kalbinde konuşan bir tilki ile bir insanın o sevgi dolu dostluğu ve de arkadaşlığı belkide bu sayede; diğer bütün insanlara çok güzel bir örnek olacaktı. En nihayetinde o da bir insandı ve onunda o geçmiş yaşamına dair bir takım hataları, bir takım kusurları, bir takım suçları, bir takım günahları ve bir takım takıntıları mutlaka vardı ve olması da gayet normaldı. Fakat gelinen bu aşamada artık o suçlarından, o günahlarından, o hatalarından veya kusurlarından birbir arınmalıydı ve artık kendine bir çeki düzen vermeliydi. Ve bunun için de o iyi kalpli dostuyla, yani o konuşan tilkiyle sevgiye dayalı, saygıya dayalı ve karşılıklı güvene dayalı bir dostluğun kapısını ardına kadar aralayabilirdi. Ve bu sayede de yıllardır aramış olduğu o mutluluğu, o sevinci, o sonsuz huzuru belkide o iyi kalpli tilkiyle kuracağı o arkadaşlıkta bulabilirdi. Ve belkide bu sayede o güzelim tilkilerin, o sır dolu dünyasına dair bir takım yeni bilgiler ve o bilgikeri de diğer bütün insanlara en güzel bir şekilde anlatarak; onlar hakkındaki o kötü imajları veya o yanlış bilgileride biraz olsun silebilirdi. Belkide söz konusu o gizemli güçler; sırf böylesi bir görevi yerine getirmesi için kendisini seçmişlerdi.

Ve eğer böylesine anlamlı bir görevi yerine getirmek için kendisine bir görev verilmişse; o zaman o da elinden geldiğince bu görevi yerine getirecekti, getirmeliydide. Çünkü bugün yaşıyorsa eğer ve hayata yeniden bağlandıysa eğer; bu çok iyi kalpli bir tilkinin sayesindeydi. Tilkilerin çok akıllı, çok kurnaz, çok çevik ve çok sessiz hareket eden hayvanlar olduklarını zaten biliyordu. Onların çok kurnaz bir hayvan olarak görülmeleri; onları birçok masalın, hikayenin veya öykünün en baş kahramanlarından biri yapmaya yeterli bir neden olarak görülmüştü. Ve bu sayede de onların o kurnazlıkları üzerinden çocuklara bir takım öğütler, uyarılar, bilgiler ve dersler verilmeye çalışılmıştı. Ve böylece gelişim çağındaki çocukların gerek kurnazlık hakkında ve gereksede bazı olaylar karşısında daha da doğru ve daha hızlı karar verebilmeleri amaçlanmıştır.

İçinde tilkinin oldğu bir masa daha da bir dikkatimizi çeker ve dahada bir hoşumuza gider. Çünkü içinde tilkinin olduğu bir masalda veya hikayede mutlaka bir akıl oyunu vardır, mutlaka bir pratik zeka vardır, mutlaka bir kurnazlık vardır, mutlaka bir yanıltmaca vardır, mutlaka bır aldatmaca vardır, mutlaka bir hile vardır, mutlaka bir cambazlık vardır ve mutlaka bir başka şekle veya kılığa bürünmüş bir tilki dostumuz vardır. Ve işte bütün bunlardan dolayıdırki bizler içinde tilki olan o masalları, o öyküleri veya o hikayeleri daha bir heyecanla ve daha bir zevkle okuruz. Ve onlar sayesinde de hem okuma alışkanlığımız daha da bir artar, hem o rüyalarımız daha da bir renklenir, hem içinde tilkilerinde olduğu o güzelim resimleri yapmaya başlarız ve hemde onların sayesinde doğayı öğrenmeye, doğanın o değişmez kurallarını öğrenmeye çalışırız.

Bir ormanı anlatırken, o ormanın derinliklerindeki küçük bir kulübeyi anlatırken, bir köyü veya bir çiftlik evini anlatırken, o çiftlik evindeki o kümese dadanan ve oradaki o tavukları, o hindileri, o ördekleri veya o kazları bir güzel aşıran o başbelası yaramazları anlatırken; hep o küçük dostlarımızı aklımıza getiririz. Bu yönüylede onları hem severiz hemde kızarız. Geceleri uykularımızı bölen o küçük yaramazları kümeslerimizden uzak tutmak için adeta her yolu deneriz, her türlü önlemi almaya çalışırız. Fakat onların o kurnazlığı karşısında başarılı olamayınca da bu sefer onlar hakkında hem intikam çığlıkları atarız, hemde o kızgınlık anında çok ağır sözleri onlar için sıralayıp dururuz. Örneğin:

  • Tilkiden dost, çakaldan post olmazç
  • Tilki postundan vazgeçer, alışkanlıklarından vazgeçmez.
  • Tilkinin dönüp geleceği yer kürkçü dükkanıdır.
  • Tilkiyi canından eden parlak kürküdür.
  • Tilki kadar kürkçü dükkanına uğrayan yoktur.
  • Tilki, tilkiliğini anlatıncaya kadar postu elden gider.
  • Tilki, aslanın artığı ile doyar.
  • Aslan yer, tilki bakar.
  • Yatan aslandan, gezen tilki yeğdir.
  • Tilki gibi kurnaz kimse.
  • Adamın kafaında kırk tilki dolaşır, ama kırkının da kuyruğu birbirine değmez.
  • Tilki kümesi iyi tanıyor diye bekçi yapılır mı?
  • Tilki uykusunda bile tavuk görürmüş.
  • Tilki uzaktası tavuklar için: “Eminim onlar karttır” demiş.
  • Tilki aşıramadığı tavuklar için: “Eminim ki onlar hormonluydu” demiş.
  • Tilki erişemediği tavuklar için: “Zaten onlar organik değillerdi” demiş.
  • Tilkiyi çiftliğin başına geçirirseniz eğer, kümes elden gider.
  • Tiliye: “Kebap yermisin?” diye sormuşlar “Adamı güldürmeyin” demiş.

Bu ağır sözlere karşılık, bu düşündürücü sözlere karşılık; yine de o kurnaz dostlarımız bizim o güzel yaşamımızın bir parçasıdırlar. Çünkü onlar olmasaydı eğer; o nhikayeler, o masallar hep yarım kalırdı. Çünkü onlar olmasaydı eğer; o güzelim rüyalarımız ve düşlerimiz hep eksik kalırdı, hep renksiz olurdu. Çünkü onlar olmasaydı eğer; belkide bizler bu kadar yaratıcı olamazdık. Çünkü onlar olmasaydı eğer¸bizler bu kadar masalı, bu kadar hikayeyi ve bu kadar öyküyü kaleme alamazdık. Çünkü onlar olmasaydı eğer; bizim o yaşam yorgunu Veysel Baba yeniden yaşama bağlanıpta söz konusu bu hikayeleri yazıpta kaleme alamazdı.

Veyse Baba, bir hayli üzüntü verici durumu biraz olsun değiştirebilmek için ve o güzelim çocuklara çoktandır unutmuş olduğumuz o doğa sevgisini biraz olsun aşılamak için söz konusu bu Shoreditch Park Hikayeleri’ni yazmaya karar verdi. Çünkü sevgi, çok güzel birşeydi. Doğa sevgisi ve hayvan sevgisi daha da güzel bir şeydi. Çünkü içinde sevgiyi yeşertmeyen bir insan için veya sevgiye yer vermeyen bir insan için yaşamın hiçbir değeri olamazdı. Çünkü doğa, sevgi üzerine inşa edilmişti ve doğanın varlık nedenide yalnızca sevgiydi.

Veyse Baba, o birkaç günü özelliklede tilkiler konusunda araştırma yaparak geçirdikten sonra; o haftaki görüşmesine gayet donanımlı bir şekilde gitti. Ve o iki yeni arkadaş, iki yeni dost; bir Cumartesi gecesi çok geç bir saatte o sırlarla ve gizemlerle örülü Shoreditch Park’ta yeniden bir araya geldiler. O sırada bütün bir şehir derin bir uykudayken ve sokaklar bomboş iken; bu iki yeni arkadaşın bir parkın orta yerinde buluşması ve orada derin bir sohbete dalması ne kadarda güzeldi ve ne kadarda görülmeye değerdi. Konuşan bir tilki ile bir insanın bu yeni dostluğu; belkide çok gizemli olayların yaşanacağına dair bir işaret gibiydi.

O sohbet esnasında bir ara bizim Veysel Baba bizzat kendi eliyle pişirmiş olduğu o fırında pişmiş tavuğu bir güzel ikram ettikten sonra ona: “Sevgili dostum, bu tavuğu satın alabilmek için geçen gün çok erken bir saatte kalkıp et marketine gitti. Sana hem daha taze, hem daha sağlıklı ve hemde daha organik bir tavuk yedirmek istedim. Nasıl, güzel değil mi? Dışarıda yediklerinden daha lezzetli değil mi?” diye sorunca, bizim o konuşan tilki Sessiz Ayak büyük bir mutluluk içinde: “Gerçektende böylesine lezzetli ve böylesine nefes pişmiş bir tavuğu daha önce hiç yememiştim. Bana böylesine bir hediye getirdiğin için ve bu gece beni avlanma derdinden kurtardığın için sana çok teşekkür ederim. Biliyorsunki bu aylar bizim hem çiftleşme ve hemde yeni bir  eş bulma aylarıdır. Ve bu aylarda biz dişi tilkiler beğeneceğimiz bir erkek tilki bulabilmek ümidiyle bu parkın içinde ve çevresinde öylece dolaşıp durmaktayız. Ve bundan dolayıda avlanmaya pek zaman ayıramamaktayız. Beni bu gecelikte olsa avlanma derdinden kurtardığın için sana yeniden teşekkür ederim” şeklinde bir cevap verdi.

Böylesine bir cevaba çok sevinen Veysel Baba bu seferde: “Madem çok beğendiğini söylüyorsun, o zaman ben de her görüşmemizde sana çok değişik yiyecekler getiririm. Ve daha hiç yemediğin o etlerden, o frırında pişmiş hindilerden, ördeklerden, kazlardan ve hatta tavşanlardan sana getiririm ve böylelikle de seni mutlu etmek için elimden gelen ne varsa hepsini yapmaya çalışacağım. Çünkü sen çok iyi kalpli bir tilkisin ve sana bir can borcum var. Ve bundan böyle aramızda sevgiye dayalı bir dostluğun oluşması içinde; artık sana Sessiz Ayak demek istiyorum. Sana bu ismi vermemdeki asıl neden; geceleri çok sessiz bir şekilde hareket etmen ve sessiz bir şekilde karanlıklara karışman. Doğaya çok saygılı olan ve doğayla barışık bir şekilde yaşamaya çalışan o amerikan yerlileri de; kendilerine bir isim verirken veya bir isim seçerken tıpkı benim şuan vermiş olduğum o isim gibi doğadaki objeleri, hayvanları, onların hareketlerini veya onlarıon dikkat çeken yanlarından esinlenerek kendilerine bir isim takarlar. Ve ben de, senin o sessiz hareketini veya o sessiz yürüyüşünü düşünerek artık bundan böyle sana Sessiz Ayak demeye karar verdim. Nasıl, yeni adını beğendin mi?” şeklinde bir başka soru sordu.

Veyse Baba’nın bu anlamlı sözleri üzerine Sessiz Ayağın gözleri dolu dolu oldu. Çok duygulanmıştı ve ilk defa bir insandan böylesdine güzel ve böylesine anlam yüklü sözler duyuyordu.

Ve daha birkaç gün önce hayaını kurtardığı bir adamın böylesine düşünceli olması bizim konuşan tilkiyi çok mutlu etmişti. O mutluluk içinde Sessiz Ayak: “Bana yeni bir isim vermene çok sevindim. Sessiz Ayak, çok güzel bir isim ve benim sessizliğimi,sessizce karanlıklara karışmamı çok güzel ifade etmekte. Bir yanda o sevgili annemin neredeyse ikiyüz yıl kadar önce vermiş olduğu Harşiye ismi, bir diğer yanda ise sizin biraz önce vermiş olduğunuz Sessiz Ayak ismi; her ikiside güzel ve anlamlı. Benim için farketmez. Bu yeni ismin hem söylenişi güzel ve hemde biz bütün tilkileri çok iyi ifade etmekte” diye bir cevap verince, bizim Veysel Baba hemen devreye girerek: “Ve ayrıca bu yeni ismi ileride kaleme almayı düşündüğüm bazı hikayelerde kullanmayı düşünüyorum. Ve böylelikle de bütün dünya çocukları o gizem dolu hikayelerde bir konuşan tilki ile bir insanın sevgiye dayalı o güzelim dostluğunu, arkadaşlığını bir güzel okumuş olacaklar. Ve böyleliklede orada çok iyi kalpki bir konuşan tilkiyi, bir yardımsever tilkiyi tanımış olacaklar” şeklinde bir cevap verdi.

Bütün bu konuşmalardan sonra herşey daha bir netleşmişti ve daha bir kesinlik kazanmıştı. Fakat bizim Veysel Baba’nın süprizleri daha bitmemişlti. Çünkü o gece yerine getirmesi gereken bir iş vardı ve yanında getirmiş olduğu bir emaneti mutlaka ama mutlaka o yeni dostuna, yani bizim konuşan tilki Sessiz Ayağa teslim etmesi gerekiyordu. Ve hemen sırt çantasındaki o gizemli taşları çıkararak sevgili dostuna uzattı. Veysel Baba’nın elindeki taşları gören Sessiz Ayak büyük bir heyecan içerisinde: “Bu taşları nereden buldun? Bunlar çok uzun yıllar önce Kutsal Sandık’tan çalınan taşlar. Yıllarca bu taşları arayıp durdum. Lütfen söyler misin bana, bu taşlar nasıl eline geçti?” diye sorunca, Veysel Baba da: “Geçenlerde ikinci el pazarına gitmiştim. Ve orada dikkatimi çeken genç bir bayanla tanıştım. Adı Batavine’ymiş ve sizin Lordunuz Parapanu’nun da eşiymiş. İşte o genç bayan bu gizem dolu taşları sana vermem koşuluyla bana emanet etti. Ve ben de şimdi o genç bayana vermiş olduğum o sözü yerine getirerek yarım kalmış bir işi bu şekilde tamamlamak istiyorum. Nasıl, bu son süprizimi daha bir beğendin öyle değil mi?” şeklinde bir cevap verdi.

Küçük patileriyle taşlara dokunan ve onları birbir öpüp koklayan Sessiz Ayağın o anda yaşamış olduğu o sevinci, o mutluluğu tarif etmek imkansız gibiydi. Çünkü çok uzun yıllar önce kendi koruması altındaki o Kutsal Sandık’tan çalınan beş adet sır yüklü taş en sonunda bulunup, geri getirilmişti. Ve böylelikle yüzlerce yıllık bir bilmece de; bu şekilde o sırlarla ve gizemlerle örülü Shoreditch Park’ta biz çözüme kavuşmuştu. Herşey sanki bir bir aydınlığa kavuşacaktı. Çünkü orası Shoreditch Park’tı ve o park bütün gizem dolu olayların asıl merkeziydı artık.