Güle Güle Sessiz Ayak

Bizim o iyi kalpli Veysel Baba ile o çok sevgili dostu Sessiz Ayak; diğer tilki dostlarını o çiftlik evine bırakıp Londra’ya döndükten sonra yine başbaşa kalmışlardı. Ve o iki sarsılmaz dostluğa artık Goze de eklenmişti. Goze’nin annesinin yanında kalmasına ve diğer kardeşleri gibi o çiftlik evine gitmemesine bir anlam veremeyen Veysel Baba; kendi bilgisi dışında yeni bir şeyler olduğunu sezinlemiş gibiydi. Gerek Sessiz Ayak’tan yana, gerek onun üstlendiği o kutsal görevlerden yana ve gerekse de Goze’nin orada kalmasından yana bazı endişeler, bazı sorular devamlı bir şekilde onun kafasını kurcalayıp durmaktaydı. Kendi bilgisi dışında bir şey olduysa eğer, o sevgili dostu Sessiz Ayak konusunda birileri bir karar verdiyse eğer ve bütün bunlara da kendisi sebep olduysa eğer; asla ve asla kendisini affetmeyecekti. Çünkü böylesi bir durum yaşandıysa eğer ve o Büyük Tilki Konseyi tarafından bir karar verildiyse eğer; işte o zaman bütün bunlara o sebep olmuştu. Ve onun o Kutsal Sandığa dair, o Kıyamet Günü’ne dair o ısrarlı soruları sebep olmuştu.

Veysel Baba böylesi endişeler içinde her gece evinden çıkıp bir başına o sessizliğe bürünen o güzelim Shoreditch Park’ın o Masal Yolu’nda yürüyordu. Bir zamanlar o sevgili tilki dostları sayesinde adeta cıvıl cıvıl bir hale gelmiş olan o Shoreditch Park şimdilerde derin bir sessizliğe bürünmüştü. Ve artık o sır dolu parkta yaşanan o güzel günler, o masal dolu geceler çok gerilerde kalmış gibiydi. O yaşam yorgunu adam, o yalnızlıklarla adeta arkadaş olmuş olan o adam; her gece evinden çıkıp da o Shoreditch Park’ın o Masal Yolu’nda yürürken ne de güzel hayaller kurardı. Ve onu orada bekleyen o güzelim tilki dostları da onun yürüdüğü o ince, uzun yola; Masal Yolu adını koymuşlardı. Ve o Masalcı Dede’nin o yolda yürürken her adım atışında yeni bir masalın ismini kendi aralarında tekrarlayıp durmaktaydılar. Bir yanda Masalcı Dede, bir yanda masallarla örülü olan o Masal Yolu ve bir diğer yandan ise her gece o sır dolu parka gelip de o Masalcı Dede’lerinden en güzel masalları dinlemek isteyen o sevimli mi sevimli, o tatlı mı tatlı tilki yavruları.

Bizim o iyi kalpli Veysel Baba için her gece yarısı evinden çıkıp o Masal Yolu’na yürümek ve orada büyük bir özlem içerisinde kendisini beklemekte olan o güzelim tilki dostlarına yeni masallar anlatmak, onlarla bir güzel sohbet etmek gerçekten de çok güzel bir duyguydu. Fakat o masal dolu günler, bütün o yaşanmışlıklar artık çok gerilerde kalmıştı. Veysel Baba’nın o yorgun bedeni artık iflas etmek üzereydi ve artık böylesine ağır sorumlulukları yerine getirebilmekten çok uzaktı. Ama yine de haftada bir kez de olsa dışarı çıkıyor ve o çok sevgili dostu Sessiz Ayakla ve onun adeta bir bilgi küpü olan o akıllı yavrusu Goze ile görüşmek için o gizem dolu Shoreditch Park’ın yolunu tutuyordu. O görüşmelerde genellikle o eski günler yeniden hatırlanıyor ve o eski anılar yeniden tazeleniyordu. Bu bile şimdilik bizim o yaşam yorgunu Veysel Baba’ya yetiyordu ve ona yeni bir moral kazandırıyordu.

Veysel Baba; o yalnızlık dolu günlerin, o endişe dolu günlerin ve o uykusuz gecelerin yeniden geri geleceği endişesiyle birlikte o çok sevgili dostu Sessiz Ayağı daha da bir arar oldu. Adam her yalnızlık anında yeniden o eski günlerine geri dönüyordu ve işte o zaman da o işkence dolu günler, o azaplar, o çileler, o kahırlar, o nefretler ve bütün o karanlıklar, mahzenler, hücreler, demir parmaklıklar, prangalar ve o zavallı hali, o yıkılmış hali, o çaresiz hali aklına geliyordu. Ve daha sonra da o soğuk hücrelerde, o beton zemin üzerinde adeta çırılçıplak bir vaziyette iken devamlı bir şekilde kendisine uygulanan o soğuk suyla yapılan işkenceler aklına geldiğinde de; hemen o küçük dağ köyünü hatırlıyordu, o çocukluk günlerini hatırlıyordu, o dere kenarında çamaşır yıkayan o köylü kadınları hatırlıyordu ve orada küçük bir sal taşının üzerinde kendisini yıkamakta olan o güzelim annesini hatırlıyordu. Ve her üşüdüğünde de, her: “Anne, çok üşüyorum.” dediğinde de; o sevgili annesinin hemen oradaki o içi sıcak su dolu kazandan bir tas sıcak su alıp da bir güzel kendisini ısıttığı o anı hatırlıyordu. Fakat o sevgili dostu Sessiz Ayak soğuk bir kış gecesinde o sır dolu Shoreditch Park’ın orta yerinde karşısına çıkmasından sonra; onun o korkuları, o endişeleri ve o sonu gelmez yalnızlıkları artık sona ermişti.

Veysel Baba, o bir takım gizemli güçlerin devreye girmesiyle birlikte ve o iyi kalpli konuşan tilkiyi onun karşısına çıkarmasıyla birlikte artık daha da bir mutlu olmuş ve o sıradan yaşamı artık daha da bir anlam kazanmıştı. Adeta tanrının bir armağanı olan o iyi kalpli Sessiz Ayak her bakımdan bizim o Veysel Baba’nın o yalnızlıklarla dolu yaşamına yepyeni bir heyecan getirmişti, yepyeni bir güzellik katmıştı. Ve böylesi bir güzellik sayesinde de bizim o yalnızlıklar prensi Veysel Baba ve o çok sevgili dostu Sessiz Ayak arasında eşine az rastlanır bir arkadaşlık, bir sırdaşlık ve bir dostluk inşaa edilmişti. Bir insan ile, bir tilki arasında karşılıklı güvene dayanan o dostluk daha sonraki zaman diliminde en mahrem sırların kendi aralarında paylaşılmasına bile yol açmıştı. Ve o sırların bir bir paylaşılmasından sonra da bizim o iyi kalpli Sessiz Ayak en sonunda o Büyük Tilki Konseyi karşısına çıkarılmış ve orada yargılandıktan sonra da bütün yetkileri kendisinden alınarak o sevgili kızı Goze’ye verilmişti.

Böylesi zamanlarda o gerçek dostluklar kolay kolay inşaa edilmiyordu. Ve yine böylesi zamanlarda gerçek bir dost bulmak bulabilmek de öyle sanıldığı gibi pek kolay değildi. Derler ki; gerçek dostlar gökyüzündeki o yıldızlar gibidir. Gece olup da, karanlık çökünce ilk onlar görünürler. Tıpkı bizim Veysel Baba ile o çok sevgili dostu Sessiz Ayak gibi. Çünkü derler ki; bazı geceler o sır ve gizem dolu Shoreditch Park’ın içinden gelip geçenler orada, o sır dolu parkın tam da kalbinde çok farklı ve çok değişik renkte iki ışığın, iki ışık topunun tıpkı gökyüzündeki o yıldızlar gibi öylece parıl parıl yanıp söndüğünü söylerler.

Ve bizim o yalnızlıklar adamı Veysel Baba da gece olup da karanlık çökünce ve gökyüzündeki o yıldızlar yavaş yavaş kendini belli edince; Kinder House adlı o binadaki evinden çıkıp, o Masal Yolu’ndan yürüyerek o sırlarla ve gizemlerle örülü o güzelim Shoreditch Park’ta kendisini beklemekte olan o sevgili dostu Sessiz Ayakla yeniden buluşmaya gidiyordu. Çünkü onlarınki çok sağlam bir dostluktu ve hatta ölümle sonuçlanacak kadar da güvenilir bir dostluktu. Ve o dostluk uğruna bütün sırlar o parkın içinde paylaşılıp açığa dökülmüştü. Ve o dostluk uğruna bizim o yaşam yorgunu Veysel Baba birçok geceler uykusuz kalmıştı. Ve yine o dostluk uğruna o iyi kalpli Sessiz Ayak adeta kendisini kurban edip tüm yetkilerinden olmuştu.

Dostu Sessiz Ayağa karşı kendisini borçlu hisseden Veysel Baba; ona karşı biraz olsun kendisini affettirebilmek için ve biraz olsun onun gönlünü alabilmek için yeniden o sihirli tükenmeyen kalemi eline aldı ve bütün o tilki dostları adına onlara hitaben destansı bir şiiri kaleme almaya başladı. Veysel Baba, o çok sevgili tilki dostlarına ve o iyi kalpli Sessiz Ayağa karşı beslemiş olduğu o güzelim duygularını, düşüncelerini ve temennilerini elinden geldiğince o kaleme almaya çalıştığı, o şiire yansıtmaya başladı. Ve birkaç günlük uğraştan sonra da bitirdiği o çalışmasını o sevgili dostu Sessiz Ayağa ve onun o küçük prensesi Goze’ye okumak için bir gece yarısı evinden çıkıp o sır dolu parkın yolunu tuttu. İki sevgili dost ile o küçük prenses Goze hep birlikte bir süre dertleşip sohbet ettiler. Ve o sohbetin en koyulaştığı bir anda da bizim Veysel Baba daha henüz yeni bitirmiş olduğu o destansı sayılabilecek şiiri bir güzel okumaya başladı.

Benim Sevgili Tilki Dostlarım!

Çok güzel tilkiler var o yeşil çayırlarda ve kırlarda.

Çok sevimli tilkiler var o sır dolu parklarda ve bahçelerde.

Öylesine endişeli ve öylesine ürkek bakışlarla çevresini gözetleyen,

Ve öylesine sessizce, öylesine belli etmeden dolaşıp duran,

Ve adeta varmış yokmuş gibi o karanlıklara öylece karışan,

Bütün o güzelim tilkilerin en iyi dostudur bizim o Veysel Baba.

Bazen o yemyeşil ormanların içinde öylece dolaşıp duran,

Bazen o asırlık meşe ağaçlarının altında palamut toplayan,

Bazen o çalılıkların ardında bir av için öylece saklanıp duran,

Bazen bütün bir gece hiç yorulmadan av peşinde koşan,

Bütün o sevimli tilkilerin en iyi arkadaşıdır bizim o Veysel Baba.

O kızılımsı parlak tüyleriyle ve o upuzun kuyruklarıyla,

O kurnazlıklarıyla ve pratik zekalılıklarıyla hep var olan,

O sessizlikleriyle ve o küçücük patileriyle bize sürpriz yapan,

O uykusuz gecelerimizin ve o yarım kalan düşlerimizin en büyük mimarı olan,

Ve böylelikle de bize hala yaşadığımızı bir güzel hatırlatan,

O iyi kalpli tilki dostlarımızın en iyi sırdaşıdır bizim o Veysel Baba.

Köyde ve çiftliklerde yaşayan o insanların uykusunu kaçıran,

Her türlü endişenin ve korkunun asıl kaynağı, asıl sebebi gibi görünen,

O korunaklı kümeslerdeki o tavukları, hindileri bir bir aşıran,

O ördekleri, kazları ve hatta tavşanları bir güzel midesine indiren,

Bütün bu yaramazlıkları yaparken de her seferinde bize galip gelen,

O kurnaz mı kurnaz tilki dostlarımızın en iyi yol gösterenidir bizim o Veysel Baba.

Onlarla dost olan ve onlarla bütün sırlarını paylaşan O’dur.

Onlarla arkadaşlık kuran ve onlarla sevgisini paylaşan O’dur.

Onlarla her gece buluşan ve onlara ders veren yineO’dur.

Onlar için uykusuz kalan ve o güzelim düşlerinden vazgeçen O’dur.

Her gece evinden çıkıp o sır dolu parkın yolunu tutanO’dur.

O meşhur Masal Yolu’ndan yürürken hayaller kuranO’dur.

Ve en güzel masallarını o çok sevdiği tilki dostlarına anlatan yineO’dur.

Bizim Veysel Baba bu örnek hareketiyle sanki bize bir şeyler anlatmak ister.

Sanki bu örnek davranışıyla da bizlere bir mesaj vermek ister.

Sanki bizleri yeniden doğaya davet etmek ister ve bize bir güzellik sunmak ister.

Ve sanki bu mesaj içeren örnek davranışıyla bizlere bir hatırlatma yapmak ister.

Ve sanki bizlere o unuttuğumuz birtakım insani değerleri hatırlatmak ister.

Ve sanki doğada özgür bir şekilde yaşamaya çalışan bütün diğer canlıların da bir yaşam hakkı olduğunu en anlaşılır şekliyle gözlerimizin önüne sermek ister.

Ve o, bu örnek davranışıyla yeni bir yaşam sunmaya çalışır tilki dostlarına.

Ve sanki onların soylarını sürdürebilmeleri için bizleri de o zorlu mücadeleye davet etmek ister gibidir.

Ve sanki yarım kalmış bir ödevi, bir görevi tamamlamakister gibidir.

Ve sanki yarım kalmış bir mesajı, bir iletiyi yeniden tekrarlamakister gibidir.

Ve sanki unutulmuş bir güzelliği, bir şaheserliği yeniden bize hatırlatmak ister gibidir.

Ve sanki yarım kalmış bir masalı, bir hikayeyi yeniden kaleme almakister gibidir.

Ve sanki o güzelim doğanın adeta o can çekişmesini bize anlatmakister gibidir.

Ve sanki şu güzelim dünyamızın o imdat çığlıklarını bize duyurmakister gibidir.

Ve sanki o görmeyen gözleri, o duymayan kulakları uyarmakister gibidir.

Ve sanki o güzelim yarınlarımızın daha bugünden esir alındığını bize söylemekister gibidir.

Ve sanki o doğa katillerinden, o hayvan katillerinden hesap sormakister gibidir.

Ve sanki o, bu mesaj yüklü davranışıyla daha her şey bitmedi demek ister gibidir.

Ve sanki o, bu örnek davranışıyla daha yapılacak çok şeyler var demekister gibidir.

Ve sanki, bu gözyaşı yüklü davranışıyla bizi de o mücadeleye davet etmekister gibidir.

Veysel Baba gibi yüreğimizi açamamışız o tilki dostlara.

Onun gibi sevgimizi sunamamışız ve onun gibi sevgimizi göstermemişiz.

O iyi kalplerimize, o sevgi dolu yüreklerimize adeta pranga vurmuşuz.

O güzelim düşüncelerimizi ve fikirlerimizi adeta o karanlık hücrelere hapsetmişiz.

Bütün o insani değerleri bir bir yok edip o kör kuyulara atmışız.

Manevi değerleri unutarak, o paranın peşinde adeta bir ömür harcamışız.

Sevgiyi, dostluğu ve arkadaşlığı yavaş yavaş günlük hayatımızdan çıkarmışız.

Ve onların yerine de maddeye tapınmayı, mala tapınmayı ve servete tapınmayı getirmişiz.

Bir takım ortak paydalarda buluşma yerine kini, öfkeyi ve nefreti egemen kılmışız.

Ve böylelikle de kendi cehennemimizi kendi ellerimizle yaratmışız.

Bütün bu olumsuzluklara karşı yine de orada, o sır dolu parkın tam da kalbinde bizimn o Veysel Baba ile o sevgili tilki dostları arasında sevgiden bir köprü kurulur.

İçinde hayallerin olduğu, düşlerin olduğu ve binbir masalın olduğu bir sevgi köprüsüdür.

Ve bizim Veysel Baba o sevgi köprüsünden geçerken masallarda bir cennet sunar bütün o iyi kalpli tilki dostlarına.

İçinde Yüzbir Gece Masalları’nın olduğu, Binbir Gece Masalları’nın olduğu ve o güzelim Shoreditch Park Masalları’nın olduğu cennetten bir masal diyarıdır orası.

Bu uğurda gecesini gündüzüne katan O’dur.

Kışın o soğuk gecelerinde bile hiç üşenmeden o sır dolu parkın yolunu tutanO’dur.

Bütün bir şehir uykudayken o gizem dolu parkın içinde o tilki dostlarıyla buluşanO’dur.

O sevgili tilki dostlarına tıpkı bir öğretmen gibi ders vermeye çalışanO’dur.

Onların o güzel yavrularına, o sevimli yavrularına en güzel masalları anlatanO’dur.

Hiç bıkmadan, hiç üşenmeden elinden geleni yapmaya çalışan yineO’dur.

O iyi kalpli Veysel Baba sanki bu davranışıyla atalarından kendisine miras kalmış bir borcu, bir günahı ödemek ister gibidir.

Çünkü onlar, o güzelim masallarımızı ve hikayelerimizi süsleseler de,

O kurnazlıklarıyla ve pratik zekalılıklarıyla bize bir ders verseler de,

O günlük yaşantımızın bir yerinde, bir şekilde de olsa yer alsalar da,

Ve bizim o masal kitaplarımızın en vazgeçilmezi olsalar da,

Yine de birkaç tavuk için peşine düştüğümüz onlardır.

Adeta soylarını kurutmak için intikam çığlıkları attığımız,

Ve bu uğurda da her türlü yolu denediğimiz halde bir türlü başarılı olamadığımız bütün o tilkilerin en iyi kurtarıcısıdır bizim Veysel Baba.

Bazen hiç acımadan öldürüp de o güzelim kürklerini evimizin duvarına astığımız,

Bazen onların o güzelim kürklerinden kendimize şapka, çanta ve boyun atkısı yaptığımız,

Bazen onların o parlak kürklerinden kadınlar için en pahalı kürkler yaptığımız,

Bazen onların o göz kamaştırıcı kürklerini yere öylece serip üstünden geçtiğimiz,

Bazen onların o yumuşak kürklerinden yastık yapıp öylece başımızın altına koyduğumuz,

Bazen içlerini doldurup o camekanların ardında öylece sergilediğimiz,

Bazen onları öldürmek için her türlü yolu denediğimiz,

Bazen uğruna çeşitli av partileri düzenlediğimiz,

Bazen insanlıktan çıkıp öldürdüğümüz tilki sayısınca övündüğümüz,

Ve bazen de öldürdüğümüz o tilki sayısı kadar kendi kendimizi madalyalara boğduğumuz,

Bütün o tilki dostların tek sığınağıdır bizim o iyi kalpli Veysel Baba.

Her nedense onun gibi sevememişiz ve onun gibi sevgimizi sunamamışız.

Küçücük bir sevgiyi o güzelim tilki dostlarımızdan her nedense hep esirgemişiz.

Veysel Baba gibi kalbimizi onlara açmayı hiç akla getirmemişiz.

Onlarla dost olmayı, arkadaş olmayı hiç ama hiç denememişiz.

O Veysel Baba gibi, o Masalcı Dede gibi onlara masal anlatmaya çalışmamışız.

Yemeğimizin diğer kalanını onlarla paylaşmak istememişiz.

Kışın o soğuk günlerinde eve kapanarak dışarıda olan bitene adete kulaklarımızı tıkamışız.

Yakın çevremizdeki o parkların kenarlarına biraz yiyecek koymayı her nedense unutmuşuz.

Ve onca yiyeceği, onca yemek artığını hiç düşünmeden öylece çöpe atmışız.

Böylesine önemli bir unutkanlığı veya ihmalkarlığı ne duymak istemişiz, ne de görmek.

Ve daha sonra da hiçbir şey olmamış gibi kendimizi o çılgın yaşamın kollarına atmışız.

İşte bütün bunlardan dolayıdır ki; o bütün sahipsiz tilkilerin ve de sincapların en büyük dostudur, en büyük çığlığıdır bizim o sevgi dolu Veysel Baba.

Sanki o duyurmak ister doğadaki bütün o canlıların sorunlarını.

Ve sanki bu örnek davranışıyla bütün o canlılara daha da güzel bir yaşam armağan etmek ister.

Hiç üzülmeden ve hiç acıma hissi duymadan bir bir avlamışız onları ve o güzel yavrularını.

Sanki içimizde biriktirdiğimiz o kini, o nefreti onlara yönelterek adeta rahata ereceğimizi ve sonsuz bir huzur bulacağımızı düşünmüşüz.

Doğayı ve doğada yaşayan diğer bütün canlıları adeta görmemezlikten gelmişiz.

Ve doğanın tek hakimi olarak da her nedense hep kendimizi görmüşüz.

Bize ve diğer bütün canlılara adeta bir armağan gibi sunulan bu güzelim doğayı elimizden geldiğince mahvetmek için her yolu denemişiz.

Ve bu şekilde de halen üzerinde yaşamaya çalıştığımız o güzelim doğanın dengesini bozarak daha şimdiden o güzelim yarınlarımızı tehlikeye atmışız.

Ve işte o anda, o sır dolu Shoreditch Park’ın içinden çok güzel bir tilki beliriverir.

O parlak tüyleriyle, o sessiz patileriyle ve o upuzun kuyruğuyla bize bir şeyler anlatmak ister.

Ve işte o anda bir ışık beliriverir onun endişeyle karışık o sevgi dolu bakışlarında.

Ve onun o bakışlarındaki sıcaklık ve masumiyet insanı adeta çekiverir öylece içine.

Ve işte o zaman insan o anda kendisini bir bilmecenin hiç çözülemeyen bir parçası gibi görmeye başlar.

Çünkü doğanın kendisi bir şifredir, bir bilmecedir ve hiç çözülemeyen yanları vardır.

Ve yine o endişe dolu bakışların ardından insan kendisini binlerce yıllık bir sorgu tünelinin içinde görmeye başlar.

O güzelim tilkiler, sincaplar ve diğer bütün canlılar aslında bize bir emanettir.

Bazen en sediğimiz hayvanları o güzelim masalların içine iliştirmişiz.

O güzelim çocuklarımızı bazen eğlendirmek için ve bazen de uyutmak için o masal kahramanlarına başvurmuşuz.

Ve bazen de hayatımızı daha da bir renkli kılabilmek için kendimizi o masal kahramanlarına benzetmek istemişiz.

Ve o güzelim tilki dostlarımızı da o en çok sevdiğimiz masalların en baş kahramanı yapmışız.

Ve tıpkı bizim o Veysel Baba gibi bir Sessiz Ayak tiplemesi yaratmışız.

Ve o güzelim tilkiler tıpkı o iyi kalpli Sessiz Ayak gibi sessizce ortaya çıkıverirler.

Sanki varla yok arasında öylece gezinip duruverirler.

Kaçarken bile ürkek ve tedirgindirler.

O anda bile dönüp yavrularını gözetlerler.

Ve kendisinden daha çok yavrularını korumak isterler.

Çünkü onlar en iyi kalpli annelerden biridir, en koruyucu annelerden biridir.

Tıpkı bizim o iyi kalpli Sessiz Ayak’la o yeni yavrusu Goze gibi.

Herhangi bir tehlike anında onların o bağırışı, o seslenişi yürek sızlatıcıdır.

Ve işte o anda o büyük kral Parapanu’ya seslenmek isterler, ona sesini duyurmak isterler.

Çünkü yeryüzündeki bütün tilkilerin tek koruyucu tanrısıdır Lord Parapanu.

Ve o geniş çayırlarda, ovalarda, düzlüklerde, kırlarda, ormanlarda, kaya diplerinde ve çiftlik kenarlarında bir tilki vurulunca; adeta kan damlar o büyük kral Parapanu ve onun o iyi kalpli eşi Prenses Batavine’nin yüreğinden.

Ve işte o anda birkaç damla gözyaşı beliriverir bizim o sevgi dolu Veysel Baba’nın o nemli gözlerinden. Ve o gözyaşları daha sonra onun o yanaklarından süzülerek öylece karışıverir o sır dolu Shoreditch Park’ın o bereketli topraklarına, o sevgi dolu topraklarına...

Ve her ilkbahar gelişinde rengarenk çiçekler açar adeta o gözyaşıyla sulanmış o güzelim topraklarda, o bereketli topraklarda.

Ve sonra oradaki o çalılıkların arasından öylesine güzel ve öylesine parlak tüylere sahip bir tilki beliriverir.

İşte o anda bir büyük heyecan kaplar bütün bir bedenimizi. Acabayla karışık bir soruyu hemen oracıkta kendi kendimize sormaya başlarız ve o tilkinin; bizim o yaşam yorgunu Veysel Baba’nın kaleme almış olduğu o hikayelerde bahsi geçen o tilkilerden biri olup olmadığını merak etmeye başlarız. Ve o zaman da kendi kendimize derizki: “Acaba bizim Veysel Baba’nın kaleme almış olduğu o sır dolu Shoreditch Park Stories doğru muydu? Ve orada bahsi geçen o Sessiz Ayak, o Parapanu, o Prenses Batavine, o Goze ve o akıllı sincap Pancho Mancho gerçekten varmıydılar, gerçekten yaşamışmıydılar?”

Bizim Veysel Baba’nın çok yoğun bir duygu seli içinde kaleme almış olduğu o mana yüklü şiiiri, o destansı şiiiri çok dikkatli bir şekilde dinlemekte olan o iyi kalpli Sessiz Ayak ile onun o küçük prensi Goze adeta gözyaşı içinde aklmışlardı. Bir insanın, kendileri hakkında böylesine anlamlı, böylesine mana değeri yüksek ve böylesine duygu yüklü bir şiiiri kaleme almadı ve o Shoreditch Park’ın kalbinde bir güzel okuması onlar için büyük bir armağan gibiydi. Anlaşılır olmak ve olduğu gibi kabullenilmek gerçektende çok güzel bir duyguydu. Sessiz ayak böylesine iyi kalpli bir dosta sahip olduğu için çok sevindi. Çünkü böylesi zamanlarda kapısını çalacağı veya yüreğini açacağı bir dost bulmak öyle sanıuldığı gibi pek kolay değildi. Ama o bir takım gizemli güçlerin adeta bir armağanı olan o iyi kalpli dost, o sevgi dolu dost Veysel Baba işte tamda karşısında durmaktaydı.

Sessiz Ayak, o iyi kalpli dostu Veysel Baba’nın o mesaj yüklü sözlerine karşılık birkaç güzel söz de kendisi söyledikten sonra asıl konuya geldi ve o sevgili dostu Veysel Baba’ya şöyle seslendi:

“Sevgili dostum! Öncelikle böylesi güzel sözler için tüm tilki dostlarım adına sana teşekkür etmek istiyorum. Aslında ben bu gece buraya bir veda konuşması yapmak için gelmiştim. Böylesine güzel sözler karşısında şimdi ne söyleyeceğimi, sana nasıl veda edeceğimi şaşırdım. Adeta beni kalbimden vurdun. Fakat şunu da bilmeni isterimki; ben dostun Sessiz Ayak olarak artık o uzun ince yolun sonuna geldim. Ve artık adına ölüm denen o sonsuzluk şerbetini tadacağım o günlerin eşiğine geldim. Şurada birkaç aylık bir ömrüm kaldı. Ve bu birkaç aylık zaman dilimindede tüm bildiklerimi kızım Goze’ye anlatmak zorundayım ve her bakımdan onu böylesine ağır, böylesine kutsal bir göreve en iyi bir şekilde hazırlamak zorundayım.

Sevgili dostum Veysel Baba! Seninle bu sır ve gizem dolu parkta çok güzel günlerimiz oldu, çok güzel anılarımız ve yaşanmışlıklarımız oldu. Seninle birlikte bu parkın kalbinde; sevginin, dostluğun, arkadaşlığın ve yardımlaşma duygusunun en güzelini yaşadık. O günler adeta bir masal gibi, bir rüya gibi gelip geçti. Herşeyi dolu dolu yaşadık ve en güzel anıları, en güzel hatıraları bir bir biriktirdik. Adeta sevgiden bir köprü inşaa ettik. O önyargılardan, o kötü düşüncelerden bir bir kurtularak insanlarla, hayvanlar arasındaki o engelleri bir bir ortadan kaldırmaya çalıştık. Ve bu sayede de karşılıklı olarak bir güven ortamı yaratmaya çalıştık, bir anlayış birlikteliği geliştirmeye çalıştık.

Sevgili dostum Veysel Baba! Artık bu geceden sonra benim buraya gelmem imkansız gibi. Ve artık bundan sonra geri kalan günlerimi o  St. John’s Hoxton  Kilisesi’nin dibindeki o korunaklı yuvamda geçirmek istiyorum. Ve ben orada bir yandan sevgili kızım Goze’ye tüm bildiklerimi öğretirken ve bir yandan da ölüm gününü berklerken; sen de elinden geldiğince kızım Goze’ye sahip çık, onu kolla, onu koru ve onu diğer tehlikelere karşı uyar. Onu tıpkı bir büyükbabası gibi eğit, en doğru bilgileri, en gerekli bilgileri ona aktar. İyi aklpli bir insan olarak tüm sevgini ona sun ve her bakımdan onu dahada bir donanımlı bir hale getir. Unutmaki sen, onun hem Masalcı Dede’sisin hemde isim babasısın.

Ve sen, iyi kalpli bir insan olarak bu sır dolu parkta yaşananları kaleme almak istersen eğer ve geçmişe dair bir şeyler yazmak istersen eğer; işte o zaman bir tilki ile bir adamın o sevgi dolu dostluğundan bahset, onların arasındaki o arkadaşlıktan bahset, o paylaşma duygusundan bahset, o kardeşlikten bahset, o duygu birlikteliğinden bahset, o sevgi birlikteliğinden bahset, o kader ortaklığından bahset, o konuşan tilkiden bahset, o Lord Parapanu’dan bahset, o Prenses Batavine’den bahset, o Büyük Tilki Konseyi’nden bahset, o Kutsal Sandık’tan bahset, o Kıyamet Günü’nden bahset, o St. John’s Hoxton’dan bahset, o sır ve gizem dolu Shoreditch Park’tan bahset, orada yaşananlardan bahset, o masal dolu günlerden bahset, o meşhur Masal Yolu’ndan bahset, geleceğe dair kurmuş olduğumuz o güzelim hayallerimizden bahset, kızım Goze’den bahset, o Veysel Baba Çiftliği’nden bahset, o Emanet Para’dan bahset, kargaya dönüştürülen mafya bozuntusu o adamlardan bahset, o hiç bilinmeyen sırlardan bahset, ihanete uğramış bir damdan bahset, yorgun düşmüş bir adamdan bahset, yalnızlığa terkedilmiş bir adamdan bahset, hala üşüyen bir adamdan bahset, mesaj yüklü bir adamdan bahset,iyi kalpli bir adamdan bahset, sevgiye susamış bir adamdan bahset, gözyaşı yüklü bir adamdan bahset, prangalı bir adamdan bahset, kelepçeye vurulmuşbir adamdan bahset, demir parmaklıklar ardındakibir adamdan bahset, soğuk hücrelerde kaderine terk edilmişbir adamdan bahset, o zifiri karanlıklarda yolunu bulmaya çalışan o adamdan bahset, o kör kuyulara atılmış o adamdan, o işkencelerden geçirilmiş, o zavallı adamdan bahset, o çaresiz adamdan bahset, o çile dolu adamdan bahset, o doğasever adamdan bahset, o hayvansever adamdanbahset, o güzelim düşlerden ve hayallerdenbahset, o cennet krallığından bahset, o doğa katliamlarından bahset, o küresel ısınmadanbahset, o çevre felaketlerindenbahset, o çevre kirliliğinden bahset, o iklim değişikliğinden bahset, o güzelim yarınlarımızın daha şimdiden o aç gözlü birileri tarafından nasıl da esir alındığındanbahset, o açlıklardan ve yoksulluklardanbahset,o küresel soygun düzenindenbahset, o sonu gelmez savaşlardanbahset, soykırımlardan bahset ve o kıyamaeti nasıl da kendi ellerimizle inşaa ettiğimizden bahset. Bahset ki; çevremizi saran o karanlıkları nasıl aydınlığa çevirebileceğimizi ve o güzelim yarınlarımızı daha şimdiden nasıl inşaa edeceğimizi düşünelim. Düşünelim ki; bütün bir insanlık için, bütün bir dünya için ve o dünya üzerinde yaşamaya çalışan diğer bütün canlılar için bir çıkış yolu arayalım. Arayalım ki; o güzel çocuklarımız en güzel düşlerini kurabilsinler, en güzel hayallerine kavuşabilsinler, en güzel oyunlarını oynayabilsinler, en güzel uçurtmalarını uçurabilsinler ve o Masal Yolu’ndan yürüyerek o sır dolu, gizem dolu Shoreditch Park’ın tam da kalbinde o Masalcı Dede’lerinden yürüyerek o sır dolu, gizem dolu Shoreditch Park’ın tam da kalbinde o Masalcı Dede’lerinden en güzel masalları dinleyebilsinler.”

Sevgili dostu Sessiz Ayağın adeta vasiyet niteliği taşıyan o mesaj yüklü ayrılık konuşmasını çok dikkatli bir şekilde dinleyen Veysel Baba; her şeyi bir bir not etti. Bütün bunlara biraz da kendisi sebep olduğu için olsa gerek; o sevgili dostu Sessiz Ayağa karşı bir eziklik, bir suçluluk hissediyordu. Onun, o Kıyamet Günü’ne dair olan o ısrarı en sonunda böylesi hüzün dolu bir ayrılığa yol açmıştı. Ve artık bu gecenin bitiminden itibaren bir daha o çok sevgili dostu Sessiz Ayağı göremeyecekti. Bu acı dolu gerçeğin ışığında o iki dost, o iki arkadaş yanlarında Goze ile birlikte o sır dolu parkın ortasında, sabahın ilk ışıklarına kadar bir güzel sohbet ettiler. Sevgiye dair, dostluğa dair ve ayrılığa dair ve varsa o gece, o gizem dolu Shoreditch Park’ın tam da kalbinde konuştular. Ve sabahın ilk ışıkları yavaş yavaş kendisini belli etmeye başladığında o iki dost, o iki candan arkadaş adeta gözyaşları içinde birbirlerine sarıldılar. Artık o beklenen ayrılık saati gelip çatmıştı ve bizim o iyi kalpli dostumuz Sessiz Ayak yanında o sevgili kızı Goze ile birlikte; o çok sevgili dostu Veysel Baba’ya son bir kez el salladıktan sonra o St.John’s Hoxton Kilisesi’nin dibindeki o iki yüzyıllık yuvasına geri döndü.

Sessiz bir şekilde orada o çalılıkların arasına karışan ve bir anda ortadan kaybolan o iyi kalpli Sessiz Ayağın ardından; bizim o yalnızlıklar adamı Veysel Baba adeta gözyaşları içinde şöyle dedi:

“Güle güle Sessiz Ayak. Güle güle sevgili dostum. Güle güle sessiz patiler. Güle güle gecenin sessizliği. Güle güle gecenin rengi. Güle güle gecenin ışığı. Seni asla unutmayacağım.”